ON BİR

9.3K 427 81
                                    


Düzenlendi

Havalar yavaş yavaş ısınıyordu, kış ayını geri de bırakmış mart ayının ikinci haftasındaydık. Buraya geleli bir buçuk ay olmuştu. Züleyha ile çok yol kat etmiştik. Artık tüm harfleri öğrenmiş, yavaş yavaş okuyordu. Notalar ezberlenmişti ve en kolay parçaları karıştırsa da çalabiliyordu. Çok zeki bir kızdı artık bana iyice alışmıştı.

Yıldırım Bey'i ise o gün zarfı ona geri verdiğimden beri görmemiştim. Bir aydır ortalıkta yoktu. Yurt dışında olduğunu söylemişti Hülya Hanım. Yurt dışında da şirketleri olduğunu arada bir orayı da kontrol amaçlı yurt dışına çıktığını öğrenmiştim. Gemileri varmış Yıldırım Bey'in. Sadece bunu biliyordum, işinin içeriğinden bir haberdim.

Elimde buharları tüten ıhlamurdan bir yudum alıp, sırtımı oturduğum çardağa iyice yaslamıştım. Arka bahçedeydim. Güzel havanın tadını çıkarıyordum. Her ne kadar bahar da gelmiş olsa hava hala serindi, bunun biraz da evin konumu ile alakalı olduğunu düşünüyordum. Arka bahçeden koskocaman ormana giriş yapılıyordu, bildiğim kadarıyla büyük bir koru vardı. Bu ev çok büyük bir arazinin içerisindeydi. Bu bir ay da her yeri keşfetmiştim.

Bir kitabı bitirmenin vermiş olduğu hüzünle kitabı kapatmış, cıvıldayan kuşlar eşliğinde çayımı yudumluyordum. Yün, gri şalımı biraz daha sarmıştım vücuduma hava serinlemişti. Elime bitirmiş olduğum kitabı almış ve arkamı dönüp eve doğru adımlamaya başlamıştım.

Arka bahçeden eve giriş mutfaktan sağlanıyordu. Kocaman evin kocaman mutfağı vardı. Taş fırından tüten dumanları görünce Sultan ablanın yine bir sürü güzel şeyler yaptığını anlamıştım. Mutfağa girdiğimde Sultan abla bir oraya bir buraya koşturuyordu.

Onun bu halleri bana teyzemi hatırlatmıştı. Nasıldı, ne yapıyordu? Beni merak ediyor muydu? Her gün bunları düşünüyordum. Onu çok özlemiştim, onun tarafından gösterilen şefkate o kadar ihtiyacım vardı ki bu aralar. Kuzumun kuzusu diye beni sevmesini özlemiştim. Ancak aramaya korkuyordum.

"Ne oluyor Sultan abla? Ne bu telaşın?"

Beni duyunca irkilmiş sağ elinin bağ parmağı ile damağını kaldırmıştı. Fark etmemişti bile kapıyı açıp içeriye girdiğimi.

"Ay! Havva. Korkuttun beni."

Elini bez ile temizleyip bana dönmüştü iyice.

"Yıldırım Bey geliyor bugün. Hülya Hanım' da bana Yıldırım Bey'in sevdiği ne var ne yok yapmamı söyledi. O gevur memleketler de özlemiştir şimdi buranın yemeklerini."

Çorbayı karıştırırken, yüzünde bir tebessüm ile konuşuyordu. Yıldırım Bey'in geleceğini öğrenince varlığını unuttuğum kalbim pır pır etmeye başladı, midem kasıldı. Niçin böyle heyecan sarmıştı bedenimi? Adamı yalnızca iki, bilemedin üç hafta görmüştüm. Bir aydır ortalıkta yoktu bile, neden sıcak basmıştı bedenime?

"Biliyor musun Havva? Yıldırım Bey yanında bugün bir kadın getirecekmiş. Sanırım evlenmeyi düşündüğü kadın o. Yurt dışına da beraber gitmişler zaten, ortağının kızı."

Boğazıma oturan yumru ile kalakalmıştım öyle. Moralim bozulmuştu, genç ve yakışıklı adamdı. Evlenecekti tabii, ya ne yapacaktı ki?!

"Yardım gerekli mi Sultan abla?"

"Yok, kuzum. Her şey halloldu."

Başımı onaylar anlamda sallayıp hızlıca odama çıkmıştım. Banyoya girip yıkanacaktım. Sıcak suyun altında gevşemeye ihtiyaç duyuyordu bu aciz bedenim.

Duştan çıkıp, geçen hafta Sultan ablayla merkeze inip aldığımız kıyafetlerden olan kırmızı, şifon bir elbise geçirmiştim üzerime. Belimi sarıyor ve incecik kuşağı ile süslüyordu. Eteği uçuş uçuş ve dizlerimin hemen altına denk geliyordu. Kolları ise uzun ancak tenimi gösteren elbisenin renginde kırmızı bir tülden yapılmaydı. Saçlarımı doğal dalgasına bırakıp, yanlardan toka ile tutturmuştum. Kaküllerim alnımda dağınıktı.

HARESE (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin