YEDİ

9.7K 383 24
                                    


Düzenlendi

Tren garına gelmiştim, İstanbul'a gidecek olan trene binmiştim ve yarım saat sonra kalkacağını öğrenmiştim.  Bindiğim tren kabinine bir yaşlı kadın da vardı. Saçları bembeyaz çok düzgün bir şekilde sımsıkı topuz yapılmıştı. Üzerinde kahverengi, dokusunun yumuşacık olduğunu dokunmadan anladığım bir kürk vardı. Siyah, üzerinde yeşil bir taş bulunan bir baston tutuyordu bembeyaz lekesiz elinde. Tam bir hanımefendi idi.

Kadın benimle hiç sohbete girmemiş, çatık kaşları ile dışarıyı izliyordu. İçimi tuhaf bir heyecan kaplamıştı. İlk defa böyle bir risk almıştım hayatımda. Hiç tanımadığın bir ailenin evine gidiyordum. İş gereğiydi biliyorum ama aynı zaman da orada yaşayacaktım da.

Neriman Hanım'ın evine de onu hiç tanımadan yerleşmiştim ancak orada teyzem ve kuzenlerimde vardı. Şimdi ise yapayalnızdım. Kimse yoktu yanımda, asıl hayatımın bugünden sonra başlayacağını bugüne kadar yaşadıklarımın beni asıl hayatıma yaklaştırdığından henüz haberim yoktu.

Dışarıyı izlemeye devam ederken sıcakta mayışmış ve uyuya kalmıştım. Omuzumun dürtülmesi ile bir anda sıçramıştım yerimden. Karşımdaki çatık kaşlı kadın elindeki siyah baston ile dürtmüştü beni.

"Geldik."

Sert ve emir veren ses tonuyla söylemişti bunu.

"Sağ olun haber verdiğiniz için."

O ise uzunca iç çekerek çıkmıştı kabinden. Ne tuhaf bir kadındı yahu. Ben ege'nin samimi, sıcak kanlı insanlarına öyle çok alışmıştım ki. Tuhaf gelmişti kadının bana karşı olan tutumu. Ben de bavulumu alıp inmiştim trenden.

Yeni uyandığım için baygın olan bakışlarımı etrafta gezdirmeye başladım. İsmimin yazdığı kartonu bulmam gerekiyordu. İnsan izdihamından dolayı göremiyordum herhalde. Parmak uçlarıma basarak kısa olan bedenimi bir tık daha yükseltip bakmıştım bu sefer etrafa.

Görmüştüm. Siya takım elbiseli bir adam sarı kartonda Havva yazılı kartonu tutuyordu. Oraya doğru yürümeye başladım.

"Merhaba, Havva ben."

Samimi olan sesim ve gülümseyen yüzüm ile selamlamıştım adamı. Muhtemelen kırklı yaşlarının ortasında olmalıydı.

"Ah Havva Hanım. Sonunda buldum sizi valla bulamadan gideceğim diye çok korktum."

Rahatlamış ve biraz da korkmuş sesiyle konuşmuştu. Siyah, parlak otomobilin arka kapısını açmış girmem için bekliyordu. Önce içeri bavulumu koyup yanına da ben geçmiştim.

"Teşekkürler."

Başıyla onaylayıp, koşarak sürücü koltuğuna geçmişti. Ancak sürücü koltuğu ve arka koltuk arasında bir perde vardı, aynı şekilde benim camlarım da kapalıydı. Yüzünü göremediğim adama sorma gereği duymuştum.

"Adınız neydi? Size nasıl sesleneceğimi bilemiyorum."

Mahcubiyet barındıran sesim ile sorduğum soruya gülerek cevap vermişti.

"Kabalık bende Havva Hanım, tanıtmadım size kendimi. Ramazan ben, Yıldırım Bey'in şöförüyüm."

"Memnun oldum Ramazan Bey. Acaba perdeler niçin kapalı?"

"Ah Havva Hanım, maalesef Yıldırım Bey'in emri bu yönde gideceğimiz evin yolunu görmemeniz gerekir. Bir nevi tedbir. Herkese böyle yapar size özel değil yanlış anlamayın."

Yüzünü göremediğim adamın sözleriyle oldukça şaşırmıştım. İnsanlar o adamın evinin yolunu bilse ne olurdu ki?

"Pekala. Önemli değil."

HARESE (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin