2- breaking down
Yoğun geçen hastane maratonunun ardından arabayı ev yerine okula doğru sürerken oğlumu görecek olmanın heyecanını yaşıyordum. Gün boyu telefon başında nöbet tutmuş, Younghan'dan gelecek bir haber beklemiştim. Öğretmeninin attığı fotoğraflar sayesinde endişelenmemi gerektirecek hiçbir şey olmamış, olaysız bir şekilde atlatmıştım koca günü.
Anaokulunun önüne geldiğimde arabayı bahçe yerine okul dışında bir yere park etmiş, kısa yolu büyük adımlarla yürümüştüm. Oğlum ilk okul gününde çıkar çıkmaz beni görsün, bir de kaybolma paniği yaşasın istemiyordum. Çok geçmeden öğrencilerden daha sabırsız bir şekilde beklediğim zil çalıp, tüm okulda yankılandığında sırtımı yasladığım ağaçtan ayırarak kapıya daha yakın bir yere geçtim. Öğrenciler birbirlerinin elini tutmuş vaziyette tek sıra halinde yavaş yavaş merdivenlerden inerken gözüm biricik oğlumu arıyordu. Arkadaşlarının elini tutan minik canavar gözüme çarptığında istemsizce gülümseyerek yanına ilerledim. Beni görünce arkadaşlarının elini bırakmış, hemen kucağıma atlamıştı. Tek kolumla kalçasının altından tutup onu kucaklamışken, diğer elime de çantasını almıştım.
"Nasıl geçti bakalım ilk günün? Arkadaş edindin mi?" Okul bahçesinin çıkışına doğru ilerlerken karşımıza çıkan öğretmene Younghan el sallarken ben de ufak bir baş selamı vermiş, ardından heyecanla gününü anlatan oğlumu dinlemeye devam etmiştim.
"Çok güzeldi. Bir sürü oyun oynadık beraber. İlk sınıfa girdiğimde herkes çok yakışıklı olduğum için bana bakıyordu. Ben de onlara bakıp daha yakışıklı olmak için gülümsedim, sen hep gülünce çok yakışıklı olduğumu söylüyorsun." Anlatırken yüzünden düşmeyen gülümsemesi bana da yansırken, bu yaşında narsist olan evladım kendisinden çok çekeceğimi bana kanıtlar nitelikteydi.
"Herkesi kendine aşık etmişsindir şimdi sen. Nasıl paylaşacağım ben oğlumu onlarla?" Küçük ellerini yüzümün iki yanına yerleştirip yanaklarıma vişne çürüğü dudaklarını bastırdığında gülümsemem imkanı varmışçasına daha da genişliyordu.
"Üzülme babiş ben en çok seni seviyorum." Göz kırpmaya çalışırken söyledikleriyle beraber her iki yanağında da yer alan gamzeleri öpüp, sol yanağını acıtmayacak şekilde ısırdım ve yanına vardığımız arabanın kilidini açarak Younghan'ı çocuk koltuğuna oturttum. Kemerini kontrol ederek sürücü koltuğuna oturduğumda afacan oğlumun enerjisi tükenmemiş olacak ki yavul yuvul ediyor, sürekli yeni bir şey anlatıyordu.
"Hyunjin babamı da arayabilir miyiz? Ona da anlatmak istiyorum." Boşandığımızda üç yaşında olan bebeğim şu anda 5 yaşında ve her şeyin farkındaydı. Bir pedagog yardımıyla ona boşanmamızı olması gerektiği gibi anlatmıştık ve anlayışlı meleğim bu konuda bize hiçbir zaman zorluk çıkartmamıştı. Babasını yanında istemesi en normal şeylerden bir tanesiydi ve ne kadar canımı yakarsa yaksın bu hakkı elinden alamazdım.
"Tabii ki de arayabiliriz bir tanem." Arabaya bağlı olan telefonum sayesinde direksiyonun hemen yanındaki dokunmatik alandan gözümü fazla yoldan ayırmamaya çalışarak Hyunjin'i aramıştım. Telefonun çalış sesi araba içerisinde yankılanırken, oğlum gibi ben de telefonun açılmasını bekliyordum.
"Jeongin?" Bir an için açmayacağını ve Younghan'ı üzeceğini düşünsem de telefon açıldığında rahatlayarak oğlumun babasıyla arasında geçen heyecan dolu konuşmalarına kulak verdim.
"Baba! Okulumu anlatmak için ben aradım seni. Çok iyi yapmışım değil mi?" Koltuğunda kıpır kıpır olan Younghan yüzümde bir tebessümün yer edinmesini sağlarken arabayı kırmızı ışıkta durdurunca aynayı biraz daha çevirerek oğlumu iyice görebileceğim bir konuma getirmiştim. Konuşurken farkında olmadan kullandığı jest ve mimiklere tanıklık etmek hoşuma gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slump. hyunin
FanfictionHyunjin işine aşık bir adamdı. Evlenmeden önce de, sonra da zerre değişmemişti. Ben hamile halimle onun hapse tıktırmaya çalıştığı zanlılar tarafından ölüm tehditleri alırken de aynıydı, Younghan ateşlenip hastaneye yattığında da. Başarılı bir savcı...