chapter twelve

1.9K 254 139
                                    

12- when I should but I can't let you go

"Baba gitmesek olmaz mı?" Younghan dudaklarını büzerek konuşurken aynı zamanda oturduğu sandalyede yere değmeyen ayaklarını ileri geri sallandırıyor, uyandığından beri belki de milyonuncu kez mızmızlanıyordu.

"Olmaz oğlum, okula gitmezsen arkadaşlarından geri kalırsın." Hyunjin söylemekten dilimde tüy biten uyarıyı tekrarlarken aynı zamanda huysuzlanan Younghan'a bir şeyler yedirmeye çalışıyordu. Okula gitmek için yanıp tutuşan çocuk yalnızca bir gecede tüm fikirlerini değiştirmiş, bize dünyadaki cehennemin ön izlenimini sunmaya karar vermişti. Uyandırmak bile başlı başına bir sorun haline gelmişken bir de karnını doyurmaya çalışmak maalesef işkenceye tekabül ediyordu.

"Jihoon var benim arkadaşım başka arkadaş istemiyorum." Younghan sesini yükseltmekten gocunmazken iki inatçı keçinin birbiriyle sürtüşe sürtüşe alev almasını istemediğimden aralarına girmekte herhangi bir sakınca görmemiştim.

"Hwang Younghan büyüklerimize karşı sesimizi yükseltmiyorduk değil mi?" Tek kaşım istemsizce havalanırken Younghan cevap vermek yerine oturduğu sandalyeden aşağı atlamayı ve yere vurduğu ayaklarıyla odasına gitmeyi tercih etmişti. Keçi inadı bir türlü kırılmıyor, istediğini elde edene kadar pes etmek nedir asla bilmiyordu ve bu yönünü kesinlikle ama kesinlikle benden almadığı da aşikardı. "Nedir benim bu Hwang'lardan çektiğim." Kendi kendime söylenirken Younghan'ın peşinden ayaklanmış ve kalkmaya yeltenen Hyunjin'i durdurarak yalnız ilerlemiştim oğlumun odasına.

Bizden şaşılacak şekilde fazlasıyla iyi anlaşıyor, günlerdir tartışmadan durabiliyorduk. Onunla bu denli yakın olmam fazlasıyla garip hissettirirken aynı zamanda da aklımı başımdan götürüyor, yalnızca mantığına uygun hareket eden beni aciz bırakıyordu. Yaşadığım onca şeyi halı altına süpürmüş değildim, üzüntüden delicesine ağlayıp yeni doğan bebeğime bakamadığım anlar aklıma geldikçe daha da kinle doluyor ve bunu belli etmekten zerre gocunmuyordum fakat benim ketumluğuma karşın Hyunjin fazlasıyla değişmiş, bizim için çabalar olmuştu. Başlattığım her kavganın sonunu bir şekilde tatlıya bağlıyor, aramızdaki saçtan ince bağı koparmama fırsat tanımıyordu.

"Gelme baba, sevmiyorsun sen beni." Yaşlar yanaklarından süzülürken hala beni odasından kovmanın peşinde olan henüz minik ama aynı zamanda ergen oğlumla beraber derince bir iç çekmiş ve uzandığı yatağa yaklaşarak kenarına oturmuştum.

"O nasıl söz öyle? Aşığım ben sana bilmiyor musun?" Gülümserken yanaklarından süzülen yaşları parmak uçlarımla sildim ve birkaç buseyle süsledim. "Senin iyiliğini istiyoruz bir tanem, babaların sana hiç kötü bir şey yaptırır mı?" Söylediklerimi umursamadan ağlamaya devam etmesi canımı yakarken benim de ağlayasım geliyordu fakat oğlumun önünde güçlü durmalı, sarsılmaz baba imajımı zedelememeliydim.

"Gitmeyeyim baba lütfen." Kollarını boynuma sarmış hıçkıra hıçkıra ağlarken yarama dikkat etmeye çalışarak ben de ona sarılmış ve sakinleşene dek boynuna, yanaklarına, yumuşacık saçlarına öpücükler kondurmuştum.

"Neden istemediğini söyle bebeğim, okulunu sevdiğini düşünüyordum."

"İstemiyorum işte." Younghan konuştukça daha da çok ağlarken hıçkırıkları da gittikçe artıyor, ufak çaplı çığlıklara evriliyordu. Nesi olduğunu anlayabilmek bir yana dursun doğru düzgün iletişime geçmeye çalışmak bile fazlasıyla çetrefilliydi.

"Canın mı acıyor? Bir sorun mu var bebeğim?" Endişelerim boyut atlarken artık yalnızca okul yüzünden bu denli fazla ağladığına kendimi ikna etmek neredeyse imkansızdı. Okulda zorbalık gördüğüne dair var olan şüphelerim güç kazanırken ağlama eşiğim gittikçe düşüyordu.

slump. hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin