chapter seven

2.3K 290 63
                                    

7. bölüm kazaya kurban gidip silindiğinden ötürü en başından yazarak tekrardan atıyorum. Eskisiyle aynı duyguları veremeyeceğinden birçok şeyi değiştirdim bu yüzden bir kez daha okumanızda fayda var, iyi okumalar dilerim...

*

7- pile a dusty photo

Younghan'ın kabuslarıyla süslenen gece nihayetinde sabaha kavuşurken, başı göğsümde uykuya dalan oğlumu uyandırmamaya özen göstererek yatağa uzanmasını sağladım ve ayağa kalkıp uyuşan bacaklarımı açmak adına odanın içerisinde gezinmeye başladım. Gece boyu Younghan'ın kabuslarıyla uğraşmış, o ağladıkça ben de ağlamıştım ve güçlü durmamı söyleyen Hyunjin ikimizi de sakinleştirmeye çalışırken yorgun düşmüştü. Evin içerisinde çıt çıkmadığından uyuduğunu düşünerek onu rahatsız etmemek adına odadan dışarı çıkmazken, aynı zamanda odasını bu defa geçiştirmeden inceliyordum. İlk geldiğimiz günün aksine evin her yerini işgal eden dosyalarını kaldırmış, girmediğim tek yer olan çalışma odasına kapatmıştı ve gördüğümde sinirimi çıkaran dosyalardan her birinin gözümün önünden uzakta olması mental sağlığım için fazlasıyla iyi bir karardı.

Odanın içerisini sessizce turlarken fotoğraflarla süslenmiş duvarın önünde duraksamış, polaroid fotoğraflardan birinin üzerinde parmak uçlarımı gezdirmiştim. Mezuniyet partisinden kalma, bizzat benim çektiğim bir fotoğraftı bu ve görmek beni o günlere geri götürmüştü sanki. Hyunjin'in o tatlı heyecanı, titreyen elleri arasında tuttuğu diploması ve yüzünden silinmeyen gülümsemesiyle beraber fazlasıyla güzel bir gündü ve kendisinden geriye yalnızca dudaklarımın ev sahipliği yaptığı buruk bir tebessüm kalmıştı. Parmak uçlarım başka bir fotoğrafın üzerinde geziniyordu bu sefer; düğünümüzü yaptığımız hoş kır bahçesi. Beyaz açelyalarla süslenen bahçenin bir fotoğrafı gözlerim önünde duruyor, kalıcılığını sağlayamadığımız yeminlerimizi akın akın zihnime doluşturuyordu. Göz pınarlarım yaşarmaya başlarken elim hamile olduğumu öğrendiğimiz gün çekilmiş olan bir fotoğrafa gitti bu sefer de. Hyunjin'in eli henüz dümdüz olan karnımda, benim ellerim ise ağlamaktan kızaran gözlerimdeyken ölümsüzleştirmiştik o anı. Başlangıcımızdan bitişimize dek bir sürü parça bu duvarda asılıydı ve unutmaya çalıştıkça her biriyle yüzleşmek hiç olmadığı kadar çok yakıyordu canımı. Hyunjin'in ne yapmaya çalıştığını asla anlayamıyor, zihnimi kasıp kavuran bu soru işaretlerinin onda da var olup olmadığını öğrenmek için yanıp tutuşuyordum.

Ne ara yanaklarımdan süzülmeye başladığını fark etmediğim göz yaşlarımı elimin tersiyle silip Hyunjin'in bölünecek olan uykusunu umursamadan odadan dışarıya çıktım. Mutfak masasının üzerinde yanındaki kahve kupasıyla uyuyakalmış olan beden, mutfak dolaplarını bir şey aramasam dahi açıp kaparken ve kafasını yasladığı masaya ellerim arasına zar zor sıkıştırdığım bardağı ses çıkarmasına özen göstererek bırakırken de umurumda değildi.

"Günaydın Jeongin, dikkat et elin acımasın." İrkilerek uyanırken bir elini ensesine atmış, iki büklüm uyumaktan tutulmuş olan belini hareket ettirip açmaya çalışırken aynı zamanda uykusuzluktan iyice küçülen gözlerini üzerimde gezdirmişti. Yeni uyandığından ötürü daha da boğuk çıkan sesi kulaklarımda yankılanırken ben ise içimdeki siniri yansıtabilmek adına onunla her konuda inatlaşmak istiyor fakat aynı zamanda asabi hallerimi göz önüne sermekten de olabildiğince kaçınmaya çalışıyordum.

"Tamam." Alabileceğim tek intikamın uykusundan uyandırmak olduğunu fark etmek derin bir nefes almamı sağlarken, acıyan avuç içlerimle beraber bardağı bir kez daha ellerim arasına sıkıştırdım ve güç bela doldurduğum suyu yudumladıktan sonra oğlumun yanına gitmek adına mutfak kapısına yöneldim.

slump. hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin