chapter eleven

2.1K 261 66
                                    

11- kiss me when you hurt me

"Jeongin hazır mısın?" tıklatılan kapının ardından duyulan Hyunjin'in sesiyle beraber önünde durduğum aynadan uzaklaşmış ve üzerimdeki krem rengi bluzu son kez düzelterek kapıya doğru ilerlemiştim. Güç bela ayarlayabildiğimiz psikolog randevusu nihayet kapımızı çalmış, evdeki büyükten küçüğe herkesin gerginliğe bürünmesini sağlamıştı.

"Hazırım." Kapıyı açtığımda gözlerimi karşımdaki bedende boylu boyunca gezdirmiştim, geriye yatırdığı sarı uzun saçları, kollarını kıvırıp beyaz tenini sunduğu siyah gömleği ve kaslı bacaklarını sıkı sıkıya çevreleyen siyah pantolonu gözlerimi üzerinde gereğinden fazla tutmaya yetmiş; hatta ve hatta yanaklarıma kendilerinden zerre haz etmediğim pembelikler kondurmuştu. En kötüsü ise bakışlarımı fark etmesi ve bunu da yüzündeki sırıtışla sergilemekten gocunmamasıydı. Boğazımdaki yumruyla birlikte yutkunma ihtiyacı hissederken hızlı adımlarla yanından geçip gitmiş, derin nefeslerim eşliğinde soluğu oğlumun yanında almıştım.

"Babiş yakışıklı olmuşum mu?" Üzerine giydiği desenli ve cıvıl cıvıl tulumu minik bebeğimi gözümde imkanı varmışçasına daha da tatlı kılarken dudaklarım üzerine konan geniş gülümsemeye karşı koymamış ve Younghan'a doğru eğilip yanaklarına koca birkaç buse kondurmuştum.

"Çok yakışıklı olmuş benim oğlum." Kollarını boynuma dolayıp sıkı sıkıya sarıldığında sol kolumu küçük bedenine sarmış, sağ omzumu zorlamadığımdan emin olarak onu kucağıma almıştım. Uzun zamanın ardından baba-oğul bu kadar yakınlaşabiliyor olmamız istemsizce gözlerimi dolduruyor, aldığım derin nefeslerle oğlumun kokusunu ciğerlerime depo etmeye çalışıyordum. "Yeni bir arkadaşın yanına gideceğimizi biliyorsun değil mi bebeğim? Asla korkmana ya da çekinmene gerek yok, o iyi bir arkadaş." Korkacağına dair endişelerim yüreğimi burkarken telaşa kapılmadan edemiyordum.

"Biliyorum biliyorum, zaten söylemiştin ya babiş. Unuttun mu yoksa?" Minik elleriyle her iki yanağımı da kavrayıp büyüttüğü gözleriyle yüzüme bakarken kendi oğlumu balığa benzetmenin verdiği mahcuplukla gülmeden duramıyor, bunu da yüzünün her bir tarafına kondurduğum buselerle telafi ediyordum. 

"Çok tatlısınız ama lütfen buna daha sonra devam edin, randevuya geç kalacağız." Hyunjin'in yanımıza varmasıyla beraber Younghan kafasını ona doğru çevirirken, ben yalnızca başımı sallamakla yetinmiş ve bebeğim küçük bacaklarını belime doladığında düşmemesi adına sıkı sıkıya kavradığıma emin olarak kapıya doğru yürümüştüm.

"Telefonumu da alsana." Hyunjin'le tartışmadan konuşabiliyor olmamız yeterince şaşırtıcıyken, artık ufak tefek espriler dahi yapıp aramızı yumuşatmaya çalışması şaşkınlıktan dudak uçuklatacak bir seviyedeydi. Yalnızca birkaç gün öncesine kadar kanlı bıçaklıyken bir anda bu denli fazla yakınlaşmış olmamız hala fazlasıyla garip geliyor; bu duruma adapte olmaya çalışmak köreldiğini düşündüğüm yüreğime kor alevler saçıyordu. 

"Aldım." Kapının önündeki kısa mesafeyi kucağımdaki Younghan'la beraber arşınlarken Hyunjin'in ardımızdan duyulan adım sesleri daha da yaklaşmış, arabanın yanına vardığımızda arka kapıyı açarak Younghan'ı oturtmamda yardımcı olmuştu. O kemeri bağlarken ben ise gergince alıp verdiğim derin nefesler eşliğinde ön koltuğa yerleşmiş ve radyoyu açmıştım. "Sakinleş, bir şey olmayacak." Hyunjin kemerini takarken ayılıp bayılan hallerimi fark etmiş olacak ki dünden beri belki de bininci defa sakinleştirmeye çalışmıştı gerginlikle yanıp tutuşan bedenimi.

"Sakinim yok bir şey, azıcık endişeliyim sadece." Ellerim parmaklarımı süsleyen yüzükleri çekiştirmeye başladığından dediklerime olan inancı ne kadar kalıcı olurdu bilemiyordum fakat tek umudum bugünü sakin bir şekilde atlatabilmek, oğlumun mutluluğunu tekrardan görebilmekti.

slump. hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin