Aklıma bir dizi resim girip çıkıyor.
Kahve dükkanı. Mağazanın camına su damlacıkları bırakan mavi bir yağmur. Sadece birinci ve orta ciltli bir roman.
Pişmanlık. Duvardaki kan lekeleri.
"Bu dünyada merhamet yok."
Bu benim gençliğimin sesi.
Bu doğru. Kimse kendini affedemez. Ben de kendimi affetmeyeceğim.
Romanın son cildi.
"Roman yazmak, insanları yazmaktır."
Bıyıklı adam. Sesinde gerçeklik payı var. Ya da belki sadece buna inanmak istiyorum.
Bu soruyu cevaplamak için ayağımı uzun bir yola koydum.
Bir gün okyanus manzaralı bir odada masama yürüyeceğim ve…
Uyandığımda, hemen nerede olduğumu söyleyemem.
Önümde bir duvar var. Çıplak beton bir duvar. Malzemenin rengini lekeleyen siyah su damlaları olan karanlık ve nemli bir duvar. Başka bir şey göremiyorum. Kafamı çevirsem bile, tek görebildiğim o duvar. Vücudumu çeviremiyorum.
Bir sandalyeye bağlanıyorum.
"Başlamadan önce sana şunu söylememe izin ver." Arkamdan bir ses var. Bu sesi daha önce duymuştum. "Şiddeti sevmiyorum."
Kimin sesi olduğunu hatırlıyorum. Bu evime gelen yaşlı polis.
“İnsanların şiddet kullanması hoşuma gitmiyor. Ben de kullanmayı sevmiyorum. Yani bunu sadece iş olarak düşün.”
Rüzgarı kesen bir şeyin sesi.
Hemen ardından sırtıma şiddetli bir ağrı saplanıyor. Derim yırtılıyor, kemiklerim çatlıyor.
Sırtıma sert bir şey çarptı. Bir cop, bir silah kabzası veya muhtemelen bir blackjack.
Saldırgan hala görüş alanımdan uzakta. Sadece sinirlerimden geçen ve beynime işleyen bir acı var.
"Çalışıyor, değil mi?" adam konuşmaya başlar. Sesi yumuşak, sanki bir çocuğa ders veriyormuş gibi. "Sana kolay davrandım. İnsanın ne kadar acıya tahammül edebileceğini, hangi noktada dayanılmaz hale geleceğini çok iyi biliyorum. Bunu onlarca yıldır kullanıyorum.”
"Hâlâ bilmediğin şeyler var." Diyorum.
Adamın sesi bir anlığına sustu, sonra sert bir sesle konuşuyor. "Ne?"
"Nasıl işkence edileceğini bilmiyorsun." Diyorum. “Kurbanınıza zarar verecekseniz, önce soru sormalısınız. Sormadan önce onları incitmenin anlamı nedir? Sadece ikimizi de yoruyorsun."
Bir kahkaha hissedebiliyorum.
Ardından bir darbe daha geliyor, bu sefer boynuma yakın. Bir flaş tüm vücudumda sekiyor. Boynumdan başlayarak ağrı, vücudumdaki her bir sinirin çekildiğini hissediyorum. Bu, öncekinden daha güçlüydü.
"Haklısın genç adam. Bu bir ders kitabı sorgulaması değil.” diyor arkamdaki ses. “Ama her şeyin ders kitabına göre yapılması gerektiği zamanlar var, yapılmaması gerektiği zamanlar da var. o kadarını biliyorum Bu sadece daha sonra ağzınızı daha rahat açabilmeniz için bir hazırlıktır. O yüzden içiniz rahat olsun."
"Bunu bildiğim iyi oldu." dedim gözlerimi duvara dikerek. "Öyleyse asıl konuya dönelim... Eğer bu sahte banknotlarla ilgiliyse, kesinlikle hiçbir şey bilmiyorum."
Dazai'nin taşıdığı notlar. Bütün bunların kaynağı. Felaketin habercisi Dazai'nin getirdiği devasa bomba.
Bu kadar mükemmel notların diğer ülkelerin akıllı ajanslarını dahil etmesi şaşırtıcı değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Day I Picked Up Dazai - Türkçe Çeviri
FanficThe Day I Picked Up Dazai/ Dazai'yi Bulduğum Gün Türkçe çeviri.