"I tried to scream but my head was underwater"
Kapı zilinin iğrenç sesiyle uyandım. Sabahları erken uyandırılmayı pek sevmezdim. Kaan'ın öfkeli sesiyle de uyanmayı tercih etmezdim ama
Ayaklarımı yataktan sarkıttım. Hala sersemleşmiş durumdayım. En son koltukta uyumuştum. Yukarı nasıl çıktığımı bile bilmiyordum. Kaan'ın bağırışları biraz daha artmasaydı oturup boş boş bunu düşünebilirdim belki. Aşağı inip kapının kilidini açtım.
"Oğlum sen nerdesin ya?" Kaan hızlıca içeri girdi, montunu çıkarıp el çabukluğu ile askıya astı. Gözüne inen kırmızı bandanayı saçına doğru çekti. Ellerini ovuştururken üşüdüğü açıkça belli oluyordu. Gözlerini bana dikip öylece kaldı. Uzun bir süre bakıştık. "Ne var"
"Nasıl ne var olum. Sen ne biçim bir belaya karıştın?" Kekelememeye çalışarak bir iki cümle söyleyebildim. " Sen nerden.."
Kaan kapşonlusunun cebinden telefonu çıkarıp bir şeyler tuşladı. Telefon ekranını bana döndürdüğü an sıçtığımı anladım. Ekranda kendi yüzüm vardı ve birini öldürmekle suçlanıyordum. Kaan'ın teselli cümleleri bile artık beni bu durumdan kurtaramazdı.
~
Elime kahve tutuştururken cümleleri artık suçlayıcı olmaktan çıkmış, bir çözüm yolu bulmaya çalışan biri gibi konuşuyordu.
"Bana da Emre haber verdi. Sabah uyandığında sosyal medyada görmüş. Baya endişeliydi. Seni aramış ama ulaşamamış. İlk uçakla buraya geliyor. Akşama doğru burda olur. Ali felan da endişelendi. Ortalık biraz durulsun öyle gelirsin dedim." Kolumu tuttuğunu sonradan fark ettim. "Hürkan bak, magazincileri bilirsin, boşuna evham yapıyorlar. Zaten biz böyle bir şey yapmayacağını biliyoruz lan. Merak etme sen". Belli belirsiz kafamı salladım.Önümde ki televizyonda hala haberim yapılıyordu. Spikerin sesi kulağımda yankılanmaya başladığında ellerimin titremesini durduramadım. Duvarlar üstüme doğru geliyordu. Boğazımdan can yakıcı bir şey akıyordu. Ağlamak istiyordum, hepsinden nefret ettiğimi söyleyip çekip gitmek istiyordum. Ama birini bile yapamadım. Ayağa fırladım. Artık tek bir suçlayıcı kelime dahi duymak istemiyordum. Diğer koltukta ki kumandaya uzanıp kanalı kapadım. Sonra öylece yere çöküp kaldım. Yine bir şeylerin ağırlığı altında eziliyordum. Ve gözyaşlarım bitip sakinleşene kadar ağladım.
Kaan da benimle birlikte yere çöktü ve sadece yanımda durdu. Hala beni sıkıca tutup, güvende olduğumu düşünmemi sağlıyordu.
"Hadi" dedi."Güzel bir kahvaltı yapıp ifade vermeye gidelim. Ayı gibi acıktım."~
Ömer çatıda beton korkuluğa yaslanmış öylece duruyordu. Ayağı hala feci şekilde zonkluyordu ve soğuk zeminde yattığı için belinin tutulması da cabasıydı. Aklında dağınık halde bir sürü planı vardı. Merdivenlerden inmeden önce sokağa bir kez daha göz gezdirdi. Eskiden burayı severdi.
Ağrılarına rağmen bir an önce bu garip durumdan kurtulmak için epey hızlı yürüyordu. Şimdi her şeyin başladığı yerdeydi.
Adını bilmediği o çocuğu arıyordu.
Evinin bulunduğu sokağa 5 dakika içinde vardı. Buraya ne diye gelmişti ki. Öldürüldüğü yeri tekrar görmek için mi?
O an Ömer için tekrar garip bir olay yaşandı.
Yaşlı bir adam eskici arabasını ittirirken Ömer'e çarptı ve araba hafif yan yattı. İçindeki bir kaç parça ıvır zıvır dökülürken Ömer hemen el arabasının ucundan tuttu.
-hay aksi, bir şeyiniz yok ya?Adam hala oralı olmamış dökülen hurdaları topluyordu.
Bu adam sağır mıydı?
Boğazını temizleyerek tekrarladı.
-beyfendi, eşyalar için üzgünüm!
bütün bunlar yetmezmiş gibi birde bu adamla uğraşıyorumAdamın önüne geçip elini sallarken bir anda bütün düşünceler beynine yığıldı. Aklına gelen şeyin gerçek olmamasını tüm kalbiyle diledi. Ama şans hiç bir zaman onun tarafında olmamıştı. Gözü arkaya kaydı. Caddede ki bütün herkesin yanına gitti. Ve bir mimik göstermeleri için bekledi.
Lanet olsunBu dünyadaki tüm varlığının silindiğini işte o an anladı. Ne onu gören vardı, ne duyan. Gözlerinin dolmasını engelleyemedi. Sadece hafif eğildi ve kendini toparlamaya çalıştı. Bel ağrısı tüm ağrılarının yanında hafif kalırdı.
Şimdi daha büyük bir problemi vardı. Dün olay yerinde genç kendisini nasıl görebilmişti?Bir süre o tanıdık, hoş sesi duyana kadar öylece durdu.
-sen? Başını- daha doğrusu belini- kaldırırken dejavu yaşıyordu. Aynısı daha önce de olmuştu. Doğrulurken o kolyeyi gördü. Yine mi!İkisi de bu durumun gerçek olmadığına o kadar kesindi ki hiç garipsemediler.
Aralarında saçma ve bir o kadar bruh moment bir konuşma geçti.-beni görebiliyor musun?
Aldığı cevap oldukça kısaydı
-sanırım

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐢𝐧𝐯𝐢𝐬𝐢𝐛𝐥𝐞 | 𝐩𝐨𝐫𝐠𝐨𝐥𝐚
Teen Fiction"red, crimson red, am l the invisible boy" ... "Peki neden seni sadece ben görebiliyorum?" "İnan bunu sorgulamayı çoktan bıraktım" Smut vb. öğeler bulunmamaktadır. Sövmeden önce yanlış bir şey yazmadığımı bilip anlayış göstermeniz beklenir. Yazılanl...