17. Dünyayı Tutamayan Eller

127 5 43
                                    









"Bu dünya büyüktü, küçük avuçlarımda tutamayınca anladım. Seni tutabilmiştim halbuki, aynı şey değil miydi?"

17. BÖLÜM: "Dünyayı Tutamayan Küçük Eller"



Okyanus, Adamlar

Sonraki Gün, Sena Şener

Bir Gün Beni Arzularsan Gel, Nilipek








Tüm dünyamı içinden çıkamadığım küçük bir adaya sığdırdığım günleri hatırlıyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



















Tüm dünyamı içinden çıkamadığım küçük bir adaya sığdırdığım günleri hatırlıyorum. Çok garip, bir anı defteri gibi. Minik bir çocukken babaannemin gazete kuponlarını benim için biriktirip eve ışıklı bir yerküre ile gelişi hâlâ aklımda. Her defasında burnum sızlar.

"Bak Anka," demişti küreyi önüme koyarken, yüzündeki tebessümle o zamanlar elimde olmadan ucundan kıvılcımlar çıkardığım işaret parmağımı tutup küreye bastırmıştı. "Bu şekilde her yeri gezebilirsin."

Küçük bir çocuktum, babaanneme inandım. Bedenim gibi küçük ellerim vardı, avuçlarımda dünyayı tutup hayaller kurardım.

Meğersem hayallerim bu dünyaya çok küçükmüş, dünya da tutulabilecek gibi değilmiş. Hâlâ küçük olan ellerim dünyayı tutmanın yakınından bile geçemezmiş.

Elleri ama, önüne geleni arındıran elleri bu dünyanın gerçeklerini silip geçebilirmiş. Onun ellerini tuttuğumda hissettiklerim, küçükken dünyayı tuttuğumdaki hislerimi kırmızı bir balona üfleyip gökyüzüne salabilirmiş. Babaannem, "Başka şeyleri de dünyan haline getirebilirsin," derken bundan mı bahsetmiş?

Bu sefer getirdiğin o küreye parmağımı değil gerçek topraklara ayağımı bastım babaanne. Beni küçük de olsa bir hayale ortak ettiğin için teşekkür ederim.

İstanbul'da bulutların ağlamaya başladığı vakit otobanda ilerliyorduk. Üç siyah arabaydık ve en önde giden bizdik. Arabaların pencereleri siyah camla çevrilmişti bu yüzden arkama baksam bile hangisinde kim var seçemiyordum. Damlalar yüksek arabanın camına çarpıp yer çekimine yenik düşüyordu, Arel silecekleri çalıştırmıştı.

Radyoda kısık sesli bir şarkı çalıyordu ve ben onu izlememek için kendimi zor tutuyordum. Montunu üzerinden çıkarıp arka koltuğa bırakmıştı, ısıtıcıları çalıştırdığı için içerisi sıcaktı bu yüzden ben de aynısını yapmıştım. Üzerine oturan boğazlı kazağı vücudunun üzerinde bir zırh gibiydi ve tüm hatlarını belli ediyordu. Sol bileğinde olan siyah beyaz bilekliği o kadar zarif duruyordu gözüm hep bileğine kalıyordu.

Arabaya çarpan yağmur aramızdaki tek ses iken Arel mırıldandı. "Yolculuktansa beni izlemek daha cazip gelmiş olmalı."

Olduğum yere mıhlandım, her ne kadar çaktırmadan bakmaya çalışıyor olsam da anlamıştı ve şimdi utanma sırası bendeydi. Arel ağzının içinde gülerken devam etti. "Sorun yok yani istediğin kadar izleyebilirsin."

OKYANUSUN KARA DELİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin