2. Duyulmayan Seslerin İçindeki Çığlıklar

261 22 78
                                    




"Yalnızlığın pençesinden kurtulamadığımda kendimi paramparça hissettim. Onun yanımda olmasını istedim, kendimi kandırdım. Gitgide güçsüzleşen çığlıklarım sessizleşmeye başladı ama hep bilirdim ki sessizliğim hiç susmazdı. Umursamamayı da böyle öğrendim..."

2. BÖLÜM: "Duyulmayan Seslerin İçindeki Çığlıklar"



The One That You Love, LP

Stay, Gracie Abrams


Hep bir hikayemin olmasını isterdim.

Avuçlara dolu dolu sığabilecek, her bir anının kalbime kazınabileceği bir hikâye. Satırlarında buram buram hissettiklerimin kokacağı, kelimelerin arasında düşüncelerimin ip atlayacağı, sadece gözlere değil de ruhlara dokunacak bir hikâye.

Elimizde kalemle dünyaya geliyorduk bazen. Bazen ise bir ağaç dalının sallanışında, bir taşın altında, düştüğümüz an betonu bütün vücudumuzda hissettiğimizde, bir serzenişte, yanağımızda boylu boyunca iz bırakan gözyaşında, bir kahkahanın tınısında buluyorduk bu kalemi. Benim ne kalemim vardı ne de yazacağım bir kağıt parçası...

Bu dünyadan, kimseye dokunmadan gitmek en çok korktuğum şeydi. Hiç kimsede olmayan şeyler taşıyan ama herkesin hiç kimsesi olan bir kızdım. İçimde ne kadar büyüksem, o kadar siliktim hayatta. Bazen yok olarak yok olacağımı hissediyordum. Kelimenin tam anlamıyla yok olmaktan bahsediyorum. Hayata ardından bir iz bırakmayan biri yok olurdu. Yoktu, olmamıştır ki hiçbir zaman.

"Hey Sare, beni dinliyor musun?"

Gözlerimin sabitlendiği yerde bir elin hareketini gördüğümde irkildim. Bunu bilmem kaçıncı yapışımdı bilmiyordum. Sürekli bir yerlere dalıyor, dünyaya zor dönüyordum. Bazen yanımda bir bomba patlamışçasına kulaklarım sağırlaşıyor ve ben zihnimin içindeki boş sokaklarda geziniyordum. Bu da o anlardan biriydi. Dalgındım ve ulaşılamazdım.

"Gözlerinin önünde elimi sallamaktan ve her cümlemi bir daha tekrar etmekten yoruldum desem bu halinden vazgeçecek misin?" dedi Yaz, kollarını önünde bağlayıp arkasına yaslanırken. Sarı uzun saçları teniyle ahenk içinde bir dansa başlamıştı. Bal köpüğü hareleri yüzümün her bir miliminde cirit atıyordu, bir bakıma iyi olup olmadığımı kontrol ettiğini biliyordum. Beyaz, önden bağlamalı bir tişört ve altına yüksek bel pantolon giymişti. Bir ucundan öteki ucuna kadar insanın görüşünün bulanıklaşacağı kampüsteki çimenlerin üzerinde oturuyorduk.

"Özür dilerim, ne diyordun?" Toplayabildiğim kadarıyla dikkatimi yanımda oturan arkadaşıma vermeye çalıştım. Ona hak veriyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Bu boş ruhumda bu kadar dolu bir zihnimin olması birbirine çok tezattı fakat ben zaten genel olarak tezatlardan oluşan bir kızdım. Bilinmeyenlerim denklemime uymaz ve işlemlerim zihnime ağır gelirdi.

Ben kendi içimde çatışırken Yaz da söylediklerime karşılık olarak ciddi olmayan bir şekilde "Avucunu yala," diye cevap verdi. Hafifçe gülerken parmaklarımla oynamaya başladım. Birbirimize ruhumuzda herhangi bir çatlak oluşturacak hiçbir kelime etmezdik. Eğer olur da o çatlaklardan kan akarsa bunu en büyük hatamız olarak bilir, can kırıklarının üzerine bir hayat kurmadan hemen toplardık ortalığı.

"İnan bende bu halimden vazgeçmek isterdim," derin bir nefes aldım. Üniversiteye başlayalı birkaç ay olduğu için sonbahardaydık ve alışmaya çalışıyorduk. Serin havası, uçuşan yapraklarıyla ruhuma getirdiği melankoliden dolayı sonbaharı severdim."Fakat en sonunda yine kendime kalıyorum." diye devam ettirdim sözlerimi, haklılık payının çok büyük olması yüreğime dokunurken.

OKYANUSUN KARA DELİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin