|4| Ölü Ruhlar Ormanı

61 9 13
                                    


Medya: BTS - Blue & Grey

~İyi Okumalar

Her şey durmuştu o dakika. Sadece biz vardık. Kalbim deli gibi atarken gözlerimin içine bakıyordu. Hislerimin yoğunluğundan ötürü boğuluyormuş gibi hissediyordum. Bakışlarında ki derinlik anlatıyordu bana her şeyi ve ben anlıyordum onu, anlıyordum.

Biz hayatın bize yaşattığı bu savaşın altında kalan her yeri yaralarla dolu iki kişiydik. Ruhlarımız bedenlerimizi terk etmek için çırpınıyordu ve biz daha fazla zarar görmemek için uğraşıyorduk. En büyük zararın insanlar olduğunu bilerek yaşamaya çalışmak ölü bedenlerimizin üzerine toprak atmak gibiydi. Ruhlarımız elimizden alınmıştı ve bize bunların hepsinin geçeceği söyleniyordu.

Ruhumuza bırakılan yaralarda geçecek miydi? Ya da yaşamadığımı bilerek sürdürmeye devam ettiğim hayatımın sonu gelene kadar bedenimden asla silemeyecek olduğum izler? Onlarda geçecek mi?

Bizim dünyamız acıyla dolu. Duvarlarımızda ölmüş bedenler, kanları akan cesetler ve terk edilmiş ruhlar bizi selamlıyor. İkimizde ölüyüz, kimse yaşamıyor burada. Anlayış istedik başından beri. Bu yüzden bize verilmeyen anlayışı bizle aynı yolda yürüyenlerde bulduk. Birbirimizde.

Ağlamam daha da şiddetlenmişti. Ardından hıçkırıklarıma göz yaşlarım da eşlik etmeye başladı. Dünyadaki tüm günahlar bende toplanmışken nasıl temiz olabilirdim.. Tanrı bile nefret ediyordu benden.

Yıllar boyunca içimdeki boşluktan kurtulmak istedim. Yürürken sokak ortasında durduran düşüncelerden, tam başaracakken ölümün pençesine düşüren hislerden kaçmak istedim. Çok savaştım. Kimsenin yapamayacağı kadar savaştım. Kaybedeceğimi bilsem de koştum şu yolu. Kazanacağıma dair ne kadar umut varsa bir parçası içimde kalsın diye çok çabaladım.

Boğazımda kalan o yumruyu, ağlatan düşünceleri, engel olan hisleri, kafamdaki sesleri. Hepsini kabullendim. Kelimelerin anlamı tükendi. Kendi sessizliğimden korkacak halde sustum.

Keşke her şey sadece bir rüyadan ibaret olup uyandığımda bu kabus bitmiş olsaydı. Ama bu kabus asla bitmiyor. Hatta okadar kötü ki bu kabuslar beni günlerce uykusuz bırakıyor. Bedenim ve zihnim bu yorgunluğun altında eziliyor ama kimsenin ruhu duymuyor.

Ölüyorum ama görülmüyor. Her gece bu yaşadığım son gece olsun diye dua ederek yatağa giriyorum ve sabah nefes aldığımı gördüğümde kendime lanetler yağdırıyorum.

Bir sabah tenimdeki soğukluğun sebebinin her zaman açık olan penceremden içeri gelen soğukluk olmadığını görecekler. Ama hiç bir zaman göremeyecekleri şey yaralarla dolu ruhum olacak, her gün daha da yara alan bu ruhum...

"Bir keresinde annem bana iyi insanların acı çekmeye mahkûm olduğunu söylemişti." Göğsünde yatıyordum, biraz daha sakindim şuan. Huzur kokan sesiyle beni sakinleştirmişti.

"O zamanlar küçük olduğum için bu dediğine pek anlam verememiş olsam da büyüdükçe anlam veremediğim her şey anlam kazanmaya başladı. İyilerin acı çekip kötülerin hayatlarına büyük bir hevesle kaldığı yerden devam etmesi o kadar korkunç ki. Hiçbir zaman anlam veremedim kötülerin yaptığı şeylerin sonucunu iyilerin çekmesine ve psikolojik destek almak zorunda kalmalarına."

Sadece dinliyordum çünkü diyecek hiçbir şeyim yoktu. Haklıydı, hemde en olmaması gereken konuda.

"Hayatlarımız sanki bir oyuncakmış gibi elden ele geçirilirken nasıl adaletten bahsedebiliriz? Adalet iyinin bir daha ayağa kalkamayacak kadar çaresiz bırakılmasıysa eğer, dünya en adaletsiz yer."

Forget The Sun [Taekook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin