|9| Dalgaların Uçurumu

53 4 123
                                    


Medya: Aurora - Under The Water

Merhaba ben Raven!
Şuan Forget The Sun pek okunmasa da eğer ileride bu yazıyı görüp okuyan kişiler olursa düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum. Forget The Sun'ı sevdiniz mi ve kurgu iyi gidiyor mu? Benim için kurgunun kopmadan ilerlemesi çok önemli çünkü biri okumayacak olsa bile iyi bir iş ortaya çıkarmak istiyorum. Düşüncelerinizi paylaşırsanız çok sevinirim ve tekrardan;

~ İyi okumalar

Üç odalı evimizde güneşin ısıtmadığı tek oda yıllardır sadece benim odamdı. Her sabah yatağımda kışı yaşadım, ellerim sıcaklığını kaybetti, kalbim üşüdü, bedenim yalnız kaldı, zihnim çalındı ama gene de kalktım o yataktan. İçim soğuktan buz keserken bile hiçbir şey yokmuş gibi yoluma koymaya çalıştım hayatımı. Ama olmadı. Hayatım bir şekilde hiçbir zaman yola girmedi. Yirmi iki yaşıma kadar kışı yaşattılar bana. Ayrı düştüm sıcaktan.

Bir yaşıma daha girmeme az bir zaman kalmıştı. Bugüne kadar bir kez bile hayat yaşamaya değer dediğimi hatırlamıyordum. Ama fark ettim ki hayat birtek Taehyung yanımdayken yaşamaya değerdi. O yanımda olduğu zaman güzel gelmeyecek hiçbir şey yoktu. Soluklarım onun soluklarında nefes buluyor, bedenim birtek onun kolları arasında ısınıyordu.

Ellerini geç, kirpiklerinden tutunabilmek. bırakırsa göz kapaklarına düşebilmek, henüz kalkmadan gözlerine gömülebilmek... Ve birini son kez öperken, son kez sevişirken, son kez teninde kaybolurken çalan şarkıyı ansızın, ondan uzaklardayken tekrar duyduğunuzu düşünün. Titreme.. Bulantı... Geceye yüklediğiniz tüm anlamların bir seferde koca bir yalana dönüşüp salt acıyı iliklerinize kadar hissettiğiniz o anda başınızın arkasına saplanan o keskin sancının adı. Özlemek.

Kafamdakileri toparlamak çok zordu. Kendime bile açıklayamıyordum tam olarak ne hissettiğimi. Dünden beri belirsizlik çukuruna düşmüş gibiydim. Tüm bunları içimde tutmaya çalışmak, omuzlarıma çok büyük bir yük oluyordu. Dün gece eve vardıktan sonra beni yanına çekip bir hafta olmayacağını, nöbet yapması gerektiğini söylemişti. Gitmek zorunda olduğu için bir şey diyememiştim ama gözlerimin dolduğunu görmüştü. İç çekip aramızdaki mesafeyi azaltmış ve göz yaşlarımı silmişti. Bu bir haftanın çok hızlı geçeceğini söylemişti ama her onsuz geçen bir dakika bana bin asır gibi geliyordu. Normalde çalıştığı saat sayısı bile fazla olduğundan onu ne kadardır doğru dürüst göremiyordum. Gördüğümde de çok yorgun olduğu için odasına çekilip uyumak istediğini söylüyordu. Bundan dolayı pek keyfim yoktu.

Hoseok ise hâlâ gitmemişti. Dediğine göre kaza yapmadan önce ailesinin evinde kalıyormuş fakat onlar ona haber vermeden şehir dışına çıkınca gidecek başka bir yeri olmadığı için son bir hafta bizimle birlikte kalmak zorunda kalmıştı. Açıkçası beklediğimden daha iyi anlaşmıştık. İlk başta garip tanışmamızdan dolayı sürekli kavga ederiz sanmıştım ama pek öyle olmamıştı. O genelde Jiminle birlikteydi. Onla çok iyi anlaşmışlardı. Tüm gün mutfak masasında oturup her şeyi konuşuyorlardı ve Hoseokun kahkahaları tüm evi dolduruyordu. Bir hafta da okadar kaynaşmıştılar ki Hoseok gidince ne olacağını merak ediyordum.

Ben ise Taehyung olmadığı için odamdan dışarı hiç çıkmıyordum. Çıkacaksam ya su içmek için çıkıyordum ya da onun odasına girip kıyafetlerini kokluyordum. Bazen kendimi bundan dolayı sapık gibi hissediyordum ama onun kokusunu içime çekmeden yapamıyordum. Bu bir hafta cehennem gibi geçmişti benim için. Jiminde uğramamıştı yanıma. Ben dışında herkes halinden mutluydu. Ben ise dönmesi için saatleri sayıyordum. Bir gün sabah beş gibi geliyor iki saat uyuyup geri gidiyordu. Jimine her seferinde o eve geldiğinde beni uyandırmasını söylemiştim ama geldiği saatler sürekli değişmişti. Kısaca bu hafta böyle onu bekleyerek geçip gitmişti.

Forget The Sun [Taekook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin