|8| Acı Yanılgı

55 4 23
                                    

Medya: .loveyoulikethat.

~İyi okumalar

Kafamda dönüp dolaşan tek şey oydu.

Kendimi köşeye atalı çok zaman olmuştu. Zira ben kendimi çoğu zaman önemsemezdim. Benim için her zaman başkaları daha önemli olmuştu. Eğer onları yanımda tutabilmek için yapabileceğim tek şey buysa istedikleri her şeyi yapmaya razıydım. Fakat buna rağmen kaybettim onları.

Terk edilmenin oluşturduğu travmayı iç dünyamdan asla atamadım. Benimle birlikte yaşadı, büyüdü ve sonunda bedenimin bir parçası oldu. Korkularım ve endişelerim artık benim bir parçamdı, bu asla reddedemeyeceğim bir gerçekti. Ama alışıyordu insan. Korkuların ve endişelerin getirdiği şeylerin artık senle bir bütün olduğunu görünce aynı doğrultuda karakterin de değişiyordu... Çünkü öğreniyordun.

Olmaması gereken bir şekilde kendini nasıl korunan gerektiğini öğreniyordun.

Ama o bana doğru yolun savaşmak olduğunu göstermişti. Korkuları ve endişeleri silah gibi kullanıp onlardan yararlanmalıydık. Bunun en doğru yolu buydu. Kaçmak değildi.

Kabullenmenin ardından belki biraz zarar alacaktık fakat yanımda o vardı. Beni koruyacağını söylemişti ve aynı şekilde bende onu koruyacaktım. Bunu ruhen yapmaya çalışacaktım çünkü içindeki karmaşa beni bile rahatsız ediyordu. Ciddi bakışlarının ardından gelen damlalar bunun ne kadar büyük olduğunun göstergesiydi.

"Ne yapıyorsun burada?" Omuzlarımda hissettiğim ani tutuşlarla hareketlenir gibi olurken kıpırdamamı engelledi. Vücuduma değen uzun ince parmaklar geçtiği her yere ateşini bıraktı ve olduğu yeri sarıp okşamaya başladı. Gözlerim kayıyordu. İşaret parmağını ense köküme değdirip tırnağıyla tişörtümün üzerinden omurgama kadar bastırdı. Nefes alamıyordum, bana sürekli böyle hissettiriyordu. Belim kasılıp içeri doğru göçtü. Ayak parmaklarımdan saç telime kadar titriyordum. Bununda sebebi o'ydu. Tüm duvarlarım sonuç ne olursa olsun ona çıkıyordu.

Ölmüştüm, daha önce çok kez bunu kelimelere döküp ifade etmeye çalışmıştım fakat bu sefer ki ölüme en yakın olanıydı.

Belimde dolaşan parmakları ölümümdü. Saçlarımı kokladığını hissediyordum. Tellerimin arasına ılık bir nefes bıraktı. Saçlarımın arasında nefes alıyordu. Bugüne kadar hiç nefes alamamış gibi burada doya doya içine çekiyordu kokumu. O her şeyiyle bir ölümdü. Saçlarıma değen nefesleri öldürürken içimde ki tüm benlikleri, kaybetmek için bazen sevmek yeterliydi. Ve şüphesiz ki ben kaybetmiştim. Çünkü ben, evrende ki en güzel ruha, onun ruhuna tutunmuştum. Kim Taehyung'a.

Kimse görmüyordu belki ama alev alıyordu tenim. Dokunduğu her yer bir bir harap. Ateşin gölgesindeydim adeta. Ardımız kutupların en ücrası. Tam ikna oluyor ruhum alevlere koşmaya korkusuzca. Sahi bu bana yaşattığın kaçıncı kıyamet? İki seçenek sunmadı mı Tanrı bizlere? Cennet yahut cehennem. Cehenneme razıydım oysa ben sen baştan sona bir cehennemken. Çünkü tenim bir tek senin ateşine dayanabilir benim.

"Hiçbir şey, Jiminin yanına gidecektim." Titreyen nefeslerime sahip çıkmaya çalışarak belimdeki ellerini üzerimden çektim ama tutuşlarından kurtulamadım. Ellerini bu sefer omuzlarıma koydu ve kendine doğru çekti. Baştan uca dipdibeydik. Kalbim öylesine hızlı atıyordu ki soluklarım düzensizce ağzımdan çıkıp onun dudaklarına değiyordu. Ellerim göğsündeydi. Gözleri baş hizamdan başlayıp boynuma doğru kaymaya başladı ve orada durdu. Bakışları boynuma odaklanırken solukları sinirli bir hal aldı. "Boynuna ne oldu?"

Sinirli hallerinin aksine sakince çıkan ses tonu yüzünden afalladım. "Ne?"

"Boynuna ne oldu Jungkook?" Evde sert bir yankı yapan sesiyle korkup ellerimi ondan kurtarmaya çalıştım ama izin vermedi. Ne demek istediğini anlamıyordum çünkü boynuma hiçbir şey olmamıştı.

Forget The Sun [Taekook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin