|3| 'Kendi İçinde Kayboluş'

65 11 0
                                    


Medya: Bring me the horizon - Avalanche

~İyi Okumalar

İyi ve kötü... Hayatım boyunca bu iki tanımı düşünüp durdum. İyi olan neydi? Gerçekten bu kötülüklerle dolu olan dünyada iyilikten bahsedebilir miydik? Seri katiller, hırsızlar, tecavüzcüler, organ mafyaları, uyuşturucu satıcılarıyla aynı yer yüzünü paylaşırken 'İyi' tanımını gerçekten kullanabilir miydik?

Peki kendilerini iyi olarak tanımlayan insanlar... Onları hangi kefeye koymalıydık? Kötünün zıttı iyidir. Ozaman kötü değilseler iyiydiler. Öyleyse en onlara ihtiyacımız olan günde yanımızda olmadıklarında, ya da bir başkasını bize tercih ederlerken de iyi miydiler?

Asıl kötü olan onlardı. İnsanoğlu kötü tanımını onlar üzerinde kullanmalıydı. Bir kalbe sahipseniz şayet, birini kalbinden vurmanın ne kadar acı verdiğini bilirsiniz. Fakat ne yazık ki kalbi olmayanlar bunu anlayamaz...

Benden kendisini affetmemi istiyordu. Kalbi acıyormuş... Komik, ben yıllarca bu acıyla yaşadım. Hem yaşayan kendisi bile değil. Hangi acıyı çekmekten bahsediyordu? Bana yapılanlara sessiz kalırken hiç kalbi sızlamamış mıydı?

Beynimi işgal eden düşünceler beni rahat bırakmıyordu.
'Sana rol yapıyor, senin hakkında hiç bir şeyi önemsemiyor.' diyordu içimdeki ses. 'Sarılışından anlamalıydın, seni kandırıyor. Böyle yaparak seni oyuna getiriyor aptal, ve sende buna kandın.'

Lanet olası sesler tekrar başlıyordu, sessizlik istiyorum. Zihnim beni ele geçiriyor ve ben hiç bir şey yapamıyorum...

Yüzüne baktım. Onla olan ilk karşılaşmamızı düşündüm. Resim dersindeydik. Gruplaşmamız gerekiyordu ve biraz hatırlıyorum... Oturucak hiç bir yer kalmamıştı. Aslında boş yerler vardı ama 'Ucube' olarak nitelendirildiğim için, olanlarda yanına çantasını koyuyordu.

İçten içe üzülüyordum ama onlarla başa çıkacak gücüm yoktu. Tek ağlamak geliyordu içimden. Uyuya kalıp bir sürede olsa unutana kadar ağlamak...

Dersten çıkıp eve gitmek istediğimi söylemek için bayan Emily'e doğru gidecekken jimin ismimi söyleyerek, sıcak gülümsemesiyle oturmam için yanını işaret etti. O an çok mutlu olduğumu hatırlıyorum. Yanına oturmuştum ve ilk dikkatimi çeken güzel gülümsemesiydi.

Ama şimdi yüzüne baktıkça iğreniyordum. İkiyüzlü...

Gözlerinin içine baktım. Gözlerimde ki acıyı ve hüzünü göremeyeceğini bilerek baktım. Asla anlayamazdı,
o bunların hiç birini yaşamamıştı. Onun her zaman mükemmel bir hayatı vardı. İyi notları, onu seven arkadaşları, güzel bir ailesi...
O bunların hepsine fazlasıyla sahipken acı çekmesi imkansızdı.

Daha fazla rol yapamayacağını anlamış olmalı ki yüzünü elleri arasına alıp sessizce ağlamaya başladı.
Tıpkı benim yaptığım gibi...

"Bunu neden yaptın Jimin?" çok sakin bir tavırla sordum. Onun ismini ağzıma almak bile istemiyordum. Hatta burdan çıkınca, ismini zihnimin en karanlık köşelerine gönderecektim.

"Y-yemin ederim sessiz kaldığım için çok pişmanım jungkook." Gözlerinden akan yaşları hıçkırıkları arasında silmeye çalıştı. "A-asla o zamanları telafi edemeyeceğimi biliyorum ama yanında olursam düzeltebiliriz. Gerçekten ç-çok özür dileri-"

"Yoongiyi aradım, o da bizimle gelice-" konuşmasıyla beraber bakışlarımı odaya giren taehyunga çevirdim.
"Noluyor? Jimin neden ağlıyor?"

"H-hayır önemli bir şey değil."

Forget The Sun [Taekook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin