Kendimi eve attığımda, üzerimde imparatorluk kurmuş olan yorgunluğa daha fazla savunma yapamayan bedenim, kendini yumuşak bir zemin üzerine bırakmak için büyük bir çaba içindeydi. Günün yorgunluğu birikmişti üzerime. Hızla yukarı çıkıp, üzerimi değiştirdim. Yeşil pijamalarımın içinde, kendimi yatağımın üzerine attım. Çok geçmeden göz kapaklarım yenilgiyi kabul etti ve son gördüğüm şey, karanlık oldu.
***
Uyandığımda ilk işim saate bakmak oldu. Her zamanki gibi tatlı uykuyu bırakmak istemeyip, biraz daha fazla uyumuştum. Bugün derslere girmek yerine, hastaneye -stajıma- gideceğim için fazla acele etmedim.
Saçlarımı dağınık bir topuz yaptıktan sonra, rengi saçlarımın sarısıyla son derece uyumlu olan elbisemi üzerime geçirdim. Aynadan son kez kendime baktığımda, hazır olduğum kanısına varıp, evden dışarı çıktım.
Arabamın yanına ulaştığımda, başıma giren sancı nedeniyle bir süre beklemek zorunda kaldım. Hastaneye gittiğimde bir ağrı kesici almayı aklımın bir kenarına not ettikten sonra arabaya bindim.
***
Hastane kokusunu sevmeyen bir insanın, en büyük hayalinin başarılı bir cerrah olmak istemesi ne büyük bir ironiydi böyle.
"Günaydın, Arya!" Emre'yi gördüğümde yüzümde bir tebessüm oluştu. "Sana da günaydın!" diye cıvıldadım. "Filiz hoca, Arya gelir gelmez yanıma uğrasın dedi. Haberin olsun güzellik." bir sırıtma eşliğinde Emre'ye veda edip, Filiz hocanın odasının yolunu tuttum.
Emreyle 3 aydır tanışmamıza rağmen, kolay çözmüştüm onu. Ateşi andıran turuncu saçlarıyla ve yüzüne renk katan çilleriyle yaşından küçük gösterirdi. Benim aksime Emre genelde, ileriyi düşünen bir arkadaş olmuştu her daim. Alışmıştı benim anı yaşayan, aceleci tavırlarıma...
Ben bunları düşünürken, Filiz hocanın odasının önüne gelmiştim. Yavaşça tıklattım kapıyı, Filiz hocanın girmemi isteyen sesini duyana kadar bekledim. "Beni çağırmışsınız hocam?" "Evet." Gestapo. Her zaman soğuk, insanın içini titreten bir kadın olmak zorunda mıydı ki?
"Uzatmaya gerek yok. Nöbet çizelgesi değişti. Bugün nöbetçisin. Haberin olsun diye çağırmıştım. Acil çok yoğun, genel olarak o kısımla ilgilenirsen daha iyi olur. Çıkabilirsin." Başımla Filiz hocayı onaylayıp çıktım dışarı.
Hızla soyunma odasına gidip, üzerimi değiştirdim. Fazla uyumaktan şişmiş olan gözlerimi gördüğümde, bakışlarımı sol kolumdaki saate çevirdim. Güzel. En az 10 dakikam daha vardı. Yüzümdeki bu kötü görüntüyü ortadan kaldırmak için yeterdi bana.
Yüzüme biraz kapatıcı sürdükten sonra, solgunluğunu da ortadan kaldırma isteğiyle dolmuştum. Elimi çantama atıp, allığa uzandım. Biraz renk verdiğimde işim bitmişti. Filiz hocanın sözleri aklıma geldiğinde, adımlarımı acile yöneltip hızlandım.
8 yaşındaki, soğuk algınlığı şikayetiyle gelmiş olan küçük bir bey efendiyle ilgilendikten sonra, Ender hocanın verdiği evrakları düzenlemek için boş bir alana yöneldim.
***
Yaklaşık bir saatin sonunda evrakları düzenlemem bitmişti. Kendime kahve almak adına hazırlanıyordum ki, telefonuma gelen çağrı üzerine hastanenin girişine koştum. Çok beklememe gerek kalmamıştı ki ambulans geldi. Hasta, sedyeyle birlikte yere indirildiğinde bende hasta hakkında bilgi alıyordum.
"Aras Demir. Trafik kazası. Motorlu sürücü. Hasta 24 yaşında, erkek. Durumu ağır. Nabız düşük. Çok kan kaybetti." Önemli bilgileri dinlediğimde, kalanları es geçmeye başlamıştım. Sedye hızla, hastanenin içine alınırken, bende sedyenin hızına yetişme derdindeydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Beyazı
Teen FictionGeçmiş, geleceğin beklentisini sömürürcesine, ruhsuz bakışlarına işlemişti. Pişmandı. Yaptıklarından ve yapacaklarından. Herkesin korktuğu, o ruhsuz bakışlarından arınamayan Aras, namı diğer "Sansar" geçmişin getirdiği acı tadı, ruhsuz bakışlarına...