Bölüm - 3 - KARIŞAN TELEFONLAR

97 17 2
                                    

Mutfakta biraz oyalanıp, kirli bulaşıkları makineye yerleştirmiştim ki, telefonumdan gelen ses üzerine servis tabaklarının bulunduğu, lacivert-beyaz uyumundaki rafların olduğu alana yönelip telefonumu elime aldım. Ekranı sağa kaydırdım ve mesaj klasörüne girdim. Mesajı gönderen her kimse, numarası kayıtlı değildi. Mesajı henüz okumamıştım, sadece numaraya bakıyordum. Hafızamı biraz yokladığımda, numaranın bana ait olduğunu anladım. Mesajın gönderildiği numara bana aitti. Bana ait olmasının verdiği şaşkınlıkla, gelen mesajın üzerine tıkladım. "İçmem gereken kahveye engel olduğun yetmezmiş gibi bir de telefonlarımızı mı karıştırdın? Bu beyinle yaşaman bile mucize!" Kırıcı sözlerin sarf edildiği mesajı okuduğumda, bu mesajın 20 dakika önce düşmeme neden olan kişi olduğunu anladım. Tam mesaj yazmak için hazırlanmıştım ki, elimdeki telefon titredi. "O telefonun içindeki numaralar son derece önemli sakar. Yarım saat içinde kafenin aşağısındaki parkta ol."

Bana emir vermesi sinirlenmeme neden olsa da, sakin bir şekilde cevap yazdım. "Sende benim telefonumu getireceksin değil mi?" gönderdiğim mesajı okuduğumda, ne kadar saçmaladığımın farkına vardım.

APTALSIN ARYA! APTAL! APTAL!

"Yok, hayır. Telefonun o kadar hoşuma gitti ki, geri vermeme taraftarıyım. Hem sakar, hem aptal olmak çok zor olmuyor mu?" Kırıcı sözlerinin, yakından tanımadığım için hiç bir tesiri olmayan bu adamın, telefonunu ona verip bir an önce kurtulmak için can atıyordum. Cevap yazmaktan vazgeçip telefonun ekranını kapattım ve siyah önlüğümün önündeki cebine attım. "Arya, kızım. Bakar mısın masaya?" Salih amcanın sesi beni harekete geçirmişti. Mutfaktan çıkıp, masaların bulunduğu bölümü adımladım. Müşterilerin siparişlerini almam çok kısa sürmüştü. Mutfağa girdim ve, uzun mutfağın sonuna gelip, Camdan yapılmış, içini gösteren dolaptan çikolatalı bir pasta çıkardım tezgahın üzerine. Tatlı tabaklarından birine, bir dilim pasta koyduktan sonra tabağı dikkatlice, beyaz tepsinin üzerine bıraktım. Ardından ikinci müşterinin siparişini vermek için, pastaların olduğu dolabı kapatıp, sütlü ve çikolatalı tatlıların bulunduğu dolabı açtım. İçinden bir cup çıkardıktan sonra, tepsiye bıraktım. Tatlıları yiyebilmeleri için, kaşık ve çatallarını da tepsiye yerleştirdikten sonra, tezgahın üzerindeki tepsiyi alıp masaya ilerledim.

Müşterilere siparişlerini verip, başka istekleri olup, olmadığını sorduktan sonra Salih amcanın yanına ilerledim. "Sorun olmazsa kısa bir işim var Salih amca. Halledip gelebilir miyim?" "Git tabi kızım, neyse işin hallet." Salih amcadan izni aldıktan sonra, boşalmış olan iki masadaki tabakları aldım ve mutfağa bıraktım. Üzerimdeki siyah önlüğü askılığa astıktan sonra, gevşemiş olan topuzumu sıkılaştıracak şekilde düzelttim. Saate baktığımda daha 10 dakikam olduğunu gördüm. Parka gittiğimde, yaklaşık beş dakika bekleyecektim anlaşılan. Ecrin'e çıkacağımı haber verip mavi hırkamı üzerime geçirdim ve kafeden dışarıya çıktım. Yakıcı soğuk, bedenimi ele geçirmişti. Soğuktan biran önce kurtulmak için parka ilerledim. Parkın girişindeydim ki, banklardan birinde oturmuş, bana arkası dönük olan kişiye odaklandım. Üzerine tam oturan siyah ceketiyle orada oturan kişinin, o olduğunu anladım.

Yanına yaklaştım. Önüne geçtiğimde telefonumu kurcaladığını görüp, ona bağırma hissiyle dolmuş olsam da, bunu yapmadım. "Aradığını bulabildin mi?" Başında dikildiğimi gördüğünde bir an affalladı. "Birşey aramıyordum. Ama merak ediyorsan, arasam da bulamazdım. Küçük bir kız telefonundan başka bir şey değil." Söyledikleri, sinirlenmemden ötürü mü, yoksa utanmamdan ötürü mü bilmiyorum, ama kızarmamı sağlamıştı. Telefonu ona uzattığımda bir süre baktı, fakat sonra elini uzatıp, elimdeki ağırlıktan beni kurtardı. Çok geçmemişti ki, elime kendi telefonum tutuşturulduğunda, birbirimizin yüzüne aval aval bakmayı kesmiştik. Tek kelime etmeden ilerlemeye başladığında, ardından bakma gereği duymadığım kanısına varıp, adımlarımı geldiğim yöne çevirdim. Parkın içine girdiğimde, alanın darlığından dolayı etkisi azalmış olan rüzgar, evlerin olmadığı alanın açıklığından faydalanıp yeniden hatırlattı bana kendini. Hırkama daha fazla sarındım ve elimde olduğunu yeni hatırladığım telefonumun ekranını açtım. Onun en son baktığı şeyin resimlerim olduğunu görmem, şaşırmama neden oldu.

Resimlerin olduğu verileri kapatıp, ana ekrana döndüm. Arayanların ya da mesaj atanların olup olmadığını görmek için önce mesajlara, sonra son aramalara girdim. Hiç mesaj olmamasına karşılık, annemin 5 kere aramış olması fazlasıyla dikkatimi çekti. Birşey olmasından korkarak, "Annem" yazısının üzerine dokundum. Aramanın, dördüncü çalışında annemin endişeli sesi doluştu kulağıma. "Kızım kaç kere aradım neden açmıyorsun telefonu? Nasıl merak ettim haberin var mı? İnsan açıp iyiyim anne demez mi?" Arkadan babamın gür sesi duyuldu, "Bir şey mi oldu? İyisin değil mi? Annen de ben de çok merak ettik. O telefona 5 kere arandıktan sonra mı bakılır?" Endişelendiğinde soru yağmuruna tutan ebeveynlere sahiptim. Bu halleri beni gülümsetmişti. Yüzüme yayılan gülümsemenin etkisi hala devam ederken konuşmaya başladım. "Sadece, duymamışım. Önemli bir sorun yok. Üzgünüm bu kadar merak etmenizi sağladığım için." annemin derinden bir oh çektiği gelmişti telefondan, kulaklarıma. Anne ve babamın bir şeye ihtiyacım olup, olmadığı ile ilgili sorularıyla dolu telefon konuşması sona erdiğinde, kafeye varmıştım. Eski, kahverengi, tahta olan ve kafeye şirin bir hava katan kapıyı yavaşça ittim ve içeri girdim. Salih amcanın kafesi her zaman kahve kokardı. Düşünceler kafesi, düşünmem işin eşsiz bir yerdi. Ne zaman canım yansa, Salih amcanın dizlerinde ağlardım. Burası bambaşka dünyamdı benim. Kafenin sol duvarında, boylu boyunca uzanan kitaplık, burayı evim olarak benimsememe yeterdi sanırım.

Alışmıştım buranın sıcak havasına. İçinde neredeyse her kitabın bulunduğu eşsiz kitaplığın önündeki rengarenk puflar, içeriye dizilmiş yine onlar gibi gökkuşağını andıran rengarenk sandalyeler, duvarlardaki eşsiz anılar... Fazlasıyla samimi bir havası vardı buranın. Salih amcayla iki yıl önce tanışmıştık. Yağmurlu bir günde, ıslanmış saçlarımla vizelere çalışmak ve biraz olsun sağanak yağmurun gelmesini beklemek için girmiştim bu kafeye. Daha sonra sık sık gelerek, Salih amcayla sohbet eder olmuştuk. Yaklaşık 4 ay önce de, Ecrin ve beni işe almıştı. Minnettarlık biriktiren anıların eşliğinde alıştı vücudum, soğuğun etkisinden kurtulup, sıcak ortama dahil olmaya. Eskiyi düşünmek iyi hissettirmişti. Hala iyi insanların olduğunu bilmek iyi hissettirmişti. Saat 7'ye yaklaşıyordu. Geldiğimi haber vermek için Salih amcanın yanına ulaştım. "Kızım hava karardı. Daha da kararmadan gidin siz de evinize." Salih amcanın şefkatli sesi bana ulaştığında tebessüm edip onayladım. "Şuraları bir toparlayalım. Gideriz Salih amca."
•••
15 dakika içinde işimiz bitmişti. Ecrin ile beraber arabaya bindiğimizde, Ecrin çantasından çıkardığı flash belleği taktı. Kolpa- Kafam Senden Bile Güzel şarkısı çaldığında aynı anda eşlik etmeye başladık. Ecrin'in evine geldiğimizde, önce debriyaja, sonra frene basarak durdum. Ecrin'e sarılarak veda ettim ve kendi evime doğru yola devam ettim.

Karanlığın BeyazıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin