2 YIL ÖNCE
Çalan telefonun sesi tüm odada yankılanırken, korkarak uzattı elini telefona. O günden beri çok sık arayan olmamıştı onu, ablasının nişanlısı Burak dışında ulaşmazdı kimse. Ekrandaki kendisine yabancı olan sayılara bakmayı kesip, yine kötü bir haber almanın korkusuyla açtı telefonu.Konuşmadı bir süre, arayan kişinin konuşmasını bekledi. Karşı taraf konuşmamaya and içmiş gibi suskundu, ölüm sessizliğiydi sanki bu. Korktu Aras, bir ölüm daha mı vardı ufukta? Daha ne kadar yanabilirdi ki canı? Güneş'ten başka kimi kalmıştı? Telefondan gelen sesin eşliğinde son buldu düşünceleri. "Aras?"
Yabancı geldi ona o isim. En çok ablasından duymayı severdi o adını, bir daha duyamayacak olması sanki birileri kalbini sıkıyormuşçasına yaktı canını. Belki de bu yüzdendi, insanların ona "Sansar" demesine izin vermesi.
Konuşmadı, karşı tarafın devam etmesini bekledi. Adam anlamış olacak ki konuşmaya başladı. "Ablanı öldürenlerden intikam almak istediğini biliyorum." İstiyordu. Önüne çıkan herkesi yok saymaya hazırdı bu konuda. Daha fazla sessiz kalamadı.
"Kimsin sen? Ne istiyorsun?" Acı bir kahkaha duyuldu. İticiydi adamın kahkahası. Yüzünü buruşturdu Aras. "Senin istediğini. İntikam! Ablanın katilini merak etmiyor musun? Ablanın kanını o kirli ellerine bulaştıran adamın adını duymak istemiyor musun? Ben biliyorum ve ufak bir iyilik karşılığında sana söyleyebilirim."
Duymak için her şeyini verebilirdi. İki yıldır kim olduğunu bulmaya çalıştığı adamın adını artık bilecekti belki de. Adamın ne isteyeceğini düşünmeksizin cevap verdi. "Kabul." "Seninle iyi anlaşacağımızı düşünüyorum..." ve yine o mide bulandırıcı kahkaha "...bu gece seni Dumanlı'da bekliyor olacağım."
Aras'ın konuşmasına izin vermeden kapattı telefonu. Zaten Aras konuşmaya istekli değildi. Bu gece Dumanlı'ya gidecek miydi? Net bir düşüncesi yoktu aklında. Fakat gitmek daha cazip geliyordu. İki yıldır çabalayıp, arayıp bulamadığını bulmasına bu adamın iki kelimesi yeterli olabilir miydi?
Belki başka şeyler de biliyordu yahut yalan söylüyordu, neden olmasındı? Yalan ya da gerçek, ne fark eder diye düşündü Aras. Giderse bir şey kaybetmezdi. Gidecekti, kararını vermişti. İçinde gitgide bütüyen nefret, Aras'ı yakıyordu. Fark etmeden dipsiz bir kuyuya sürükleniyordu.
Güneş'e baktı, tüm olanlardan habersizce uyuyordu. Aras onu tüm bunların dışında bırakmak istiyordu, öyle de yapacaktı. Ablasından sonra bir de Güneş'i kaybetmek onu yıkardı. Bu düşüncesini aklından kovdu, böyle bir şey olmayacaktı.
Ablasının intikamını alıp, kardeşiyle buradan gidecekti. Çok mutlu olacaklardı. Biliyordu, tüm bu yaşananlar Aras'ın içindeki o minik umut parıltısını yok etmeye yeterli değildi. Güneş'in yumuşak saçlarını okşadı, yanağına ufak bir buse kondurup çıktı odadan.
Kafasını dağıtacak bir şeylere ihtiyacı vardı, belki de ablasının katilini araştırmaya. İkisine de ihtiyacı vardı, ikisini de yapmalıydı. Henüz erkendi Dumanlı'ya gitmek için, biraz içip kafasını dağıtabilirdi. Hemen kapının yanında duran, siyah askılıktan ceketini aldı ve evden çıktı.
***
Saat gece yarısını henüz göstermişti ki, Aras daha fazla bastıramadığı sabırsızlık hissiyle dudaklarına götürdüğü sigarasından son bir nefes çekti ciğerlerine. Aras'ın dudaklarından kurtulup, özgürlüğe kavuşan dumanlar, gecenin uçsuz bucaksız karanlığında resimler çizerken Aras Dumanlı'nın kapısından içeri attı kendini.
Adamı daha önce görmemesine rağmen, belki bir tahminde bulunabilirim edâsıyla. Tahminine göre 30-35 yaşlarında, siyahlara bürünmüş, tehlikeli bir imaj yaratan biri olmalıydı. Dumanlı'da böyle tipler çok olurdu, Aras tiplere bakarak bulabileceğini düşünmesine iç sesiyle güldü.
Arkasından omzuna dokunan bir el hissettiğinde güçlü reflekslerinin etkisiyle gelişine bir tekme savurup, adamı yerle buluşturdu. Yerde yatan, siyahlara bürünmüş adamın bunu beklemediği aşikârdı.
Yerde yatan adam şaşkınlığını üzerinden attığında konuşmaya başladı. "Seni bekliyor." Adam hızla toparlandı ve tozlanmış üstünü elinin yardımıyla sirkeleyerek kirden arındırdı. Aras, konuşmamakta ısrarcı olup dudaklarını birbirine bastırdı, adamın kendini temizleme işi bitinceye kadar.
Aras'ın ruhsuz bakışları adamın üzerinde gezindi bir süre, adam bu bakışları yok sayarak kendilerini bekleyen masaya ilerlemeye başladı. Aras'ın içini kemiren sabırsızlık, kendini en derinlere gömerek yerini şaşkınlığa bıraktı, o ruhsuz bakışları şaşkınlığına karşı koyamadı.
Karşısında kendi yaşlarında -belki bir kaç yaş fark olan- birini görmeyi beklemiyordu. Her şeyi çabuk atlattığı gibi, kendini toparlayıp bu şaşkınlığı da yüzünden attı ve ruhsuz, kendinden emin, çelik gibi keskin bakışları tekrar yerleştirdi gözlerine.
Adam, -ya da genç adam- bakışlarıyla Aras'a oturmasını işaret etti. Aras'ta daha fazla ayakta dikilmenin saçma olduğu kanısına varmışçasına adamın oturması için gösterilen yere oturdu büyük bir sessizlik içinde.
Konuşmayı, karşısındaki -adını bile bilmediği, fakat söyleyeceklerinde bir nebze de olsa doğruluk payı barındıracağına inandığı- adamın başlatmasını umarak bir bekleyişe girdi, Aras'ın anlatacak bir şeyi yoktu. Fakat buna karşın, dinlemesi geren şeyleri olması gerekenden fazlaydı.
Mühürlenmiş dudaklarını birbirine kilitlemiş, artık konuşması gerektiğini vurgulayan bakışları karşısındaki adama çoktan yollamıştı bile. "Lafı uzatmayı ikimiz de sevmiyoruz Aras. Aslına bakarsak dost olsaydık seninle çok iyi anlaşabilirdik. Ama iş yaptığım insanlarla dostluk kurmayı desteklediğimi söyleyemeyeceğim."
Aras, cümleyi beyninde işlediğinde adamın kendisiyle iş yapmak istediğini idrak edebilmişti. Yine de konuşmadı. "Sen ablanın katiline ulaşmak istiyorsun, bense ablanın katilinin kanını taşıyan birine. Ben, senin yardımın olmadan da ulaşabilirim elbette, ama o kızı benim ellerime teslim eden kişi sen ol istiyorum. Bana ablanın katilinin kızını getir Aras."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Beyazı
Ficção AdolescenteGeçmiş, geleceğin beklentisini sömürürcesine, ruhsuz bakışlarına işlemişti. Pişmandı. Yaptıklarından ve yapacaklarından. Herkesin korktuğu, o ruhsuz bakışlarından arınamayan Aras, namı diğer "Sansar" geçmişin getirdiği acı tadı, ruhsuz bakışlarına...