Bıkkınlıkla çıktım üstüme üstüme gelmeye başlayan binadan, bir önceki gün de olduğu gibi. İnsanların kusursuzu istemelerindeki bencilliği de oldum olası anlayamamıştım zaten. Kötülük kabul edilemez geliyordu bana, yok sayıyor ve anlamlandıramıyordum. Yanılmak parayla değil ya. Otuzlarının sonunda bile şaşırıyor insan bazı şeylere, kendi bildiklerine ve öğretilenlere.
Omuzuma astığım postacı çantasını biraz daha boynuma doğru itmek suretiyle düzelttim, hava soğuktu ama üşümütyordu mevsim normallerinin aksine. Şaşırmadım. Yanımdan iki delikanlı geçti hararetli ve hızlı adımlarla, sonra bir ikili daha ve daha. Yinelenerek devam etti bu kümeleşme ama arkamı dönüp bakmadım merak etmedim, heyecanım yoktu, düpedüz bir kabullenişti ve bir o kadar da reddedişti bu varlığımdaki vurdumduymazlık. Erişmek istediğim bir mertebe ise hiç değildi. Arabayı park ettiğim otoparkta gördüm birkaç tanesini. Cebimden çıkardığım anahtarın sesiyle içeride olduğumu fark eden görevli bilgisayara kaydırdı gözünü ve sohbetine devam etti.
Omzumdan indirdiğim çantayı yan koltuğa attım önce, sonrada ceketimin düğmelerini çözerek rahat hareket etmek için bir hazırlık yaptım. Oturduğumda içerisi havasız geldiğinden iki camı da açıp yerleşmeye öyle devam ettim. Aynaların kontrolü, telefonu havalandırmaya sabitleme, ihtiyacım olacak ürünleri kenara yerleştirme...
Son uğraşmalarımı da bitirdikten sonra yan aynaya takıldı gözüm, otopark küçüktü ve bu saatte içeride çok araba ama az insan olduğundan kulağıma rahatça çalınan kıkırdaşmaların resmine bakıyordum. İçeriyi göremeyecek çaprazlıkta olsalar da az buçuk seçilebilidiğinden bana baktıklarını anladım. Hareketlerimi yavaşlatıp ses yapmamaya çalışarak dediklerine kulak kabarttım.
"...Veriyorlar bunlara da ehliyet işte, sonra şehir neden kalabalık." dedi kalın bir ses. Ondan çok farklı olmayan bir diğer adam sesini hafifçe kısarak konuştu.
"Kadınlara farklı bir şey uygulasınlar yoksa işimiz iş valla." sırtı bana dönüktü, elini arka cebime yerleştirirken hafif çevirdiği kafasını içlerinden yaşlı olanın elini omzuna koymasıyla önüne aldı.
Kemerimi takıp, arabayı olduğu aradan çıkartım ve yanlarına çektim. Görevli olan adam bilgisayara ilerleyince diğerleri de onun yanına ilerleyip bana yol verdi. Ekranda çıkan parayı uzattıktan sonra üstünü getirmek için içeri giderken.
"Bayan bugün buralar biraz sıkışık, zor olmaz diyorsanız arkadan dolanmanızı tavsiye ederim." dediğinde az önce kafasını çeviremediğinin hıncını alırcasına bana bakan genç açıklama yapmak istercesine:
"Evet, bizim deplasman arabası ufak bir kaza yaptı." diyerek ensesini işaret parmağı ile kaşıdı. Tam söze girecekken otoparkçı adam:
"Küçük dediğine bakmayın siz bunun, hız yapmış haytalar onlar hariç iki araba pert." kafamı sallayıp az önce lafı yarım kalan çocuğa hitaben.
"Birine bir şey olmamıştır umarım."
"Yok sadece şoför abinin kaşı hafif açıldı o kadar." dedi tebessümle. Kafamı sallayarak teşekkür ettim. Ve hafif rampalı çıkışa doğru ilerlediğimde dediklerini yapmayıp her zamanki yoluma baktım. Dedikleri gibi karışıktı ama yol sıkışık değildi, trafik polisinin erken gelmesine bağlayarak bir nefeste o karmaşadan uzaklaştım.
Eve gelmem normalden 10 dakika gecikmişti, Fuat kapıyı her zamanki güleçliği ile açtığında kısa bir öpücük ile beni içeri aldı, arkasında beliren Betül'ün kime çektiği belliydi. Onlar içeri giderken ben de elimdekileri gerekli yerlere bırakıp yüzüme su çarptım ve giydiğim beyaz bluzun kollarını kıvırarak içeri girip babasının dizinde telefonla uğraşan genç kadını ve bahsettiğim o müthiş babayı gördüm. Fuat arkasında kalmama rağmen beni fark ettiğinde telefonu bıraktı ve oturana kadar gözleri ile beni takip etti. Tekli koltuğa oturup dizlerimi topladım ve sırtımı kolçaklardan birine yaslayacak şekilde oturdum. Günün nasıl geçtiğine dair basit sohbetler ettik, kimsenin aç ve yorgun olmadığını öğrendik, nispeten iyi günler geçirmiştik. Betül bugün 9. sınıfın ikinci döneminin ara tatiline girmişti, onu tebrik edip yanında olamadığım için üzgün olduğumu belirttim. Önemli olmadığını söylese de normalde bu tarz detayların atlanmamasını isterdi. Bana bir süre bunu çarptıracağını düşünmüştüm bütün gün ama bunu unutturacak bir bildirim ile babasının bacağından fırladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küflü Vagonun İçinde
General FictionUnutmak izafidir, aşk ise baki. Yıllar sonra karşılaşan iki aşık. Hayatlarını yaralarını onarmak için harcadıklarını fark ederse ne olur? "...Yıllar çok olmasa da bir şeyleri değiştirmişti onda; en az kaşları kadar kara olan saçları beyazlamıştı, g...