Gün diğerlerinden daha uzun sürüyordu. Jennie girdiği odadan dışarıya çıkmamıştı. Hatta tekrardan uyuya kalmış ve henüz uyanmamıştı. Daha da kötüleştiren Theodore'a gelen mektup olmuştu. Başta Lisa'dan geldiği için sevinmişti. Bütün bu yaşadıklarından sonra en azından yanında o olacak diye umutluydu. Ama öyle olmadı.
Mektup eline ulaştığı gibi hızlıca açtı iyi bir şeyler okumak ümidiyle.
Theodore,
Seninle konuştuk ve bana söylediklerinle sana inanmayı tercih ettim. Ama bugün elime bir gazete ulaştı. Beraber yemek yediğiniz o romantik gece ilk sayfada kocaman resmedilmiş. Görmemek mümkün değil.
Doğruyu söylemek gerekirse sana çok kızdım ama birisinin artık olgunca davranmasının zamanı geldiğinden sana bu mektupta kötü bir şekilde konuşmayacağım. Yine de şansını zorlayıp beni görmeye gelmeye kalkarsan o zaman kendimi tutamayabilirim.
Kimse senin üzerindeki yükü anlayamaz. Kocaman bir ülkeyi yönetecek olmanın sorumluluğunda birçok hata yapabilirsin. Ama gerçek şu ki sen bu yaşa gelene kadar sana zaten hata yapman için dolusuyla imkan ve zaman tanındı. Yaptın da. Kaç kişinin kalbini kırdın bilmiyorum. Artık buna bir son vermen gerekiyor. Bana aşık olduğuna inanmıyorum çünkü bana aşık olsaydın sen onu öperken, onunla eğlenirken, gülerken olan fotoğraflarına denk gelmezdim. Sen sanırım sevilmeyi seviyorsun. Neyse, burda bu haldeyken senin kişilik analizini yapmaya uğraşmayacağım.
Benim canımı yaktın, son duyduklarıma göre Jennie'nin de canını yakmışsın. Bunu değiştiremeyiz ama bundan sonraki tavırlarını değiştir ki daha fazla kişinin canı yanmasın. Artık büyü ve sorumluluklarının, karşındaki insanların da duyguları olduğunun farkına var.
Son olarak seni affetmiyorum ve asla affetmeyeceğim. Keşke seninle hiç tanışmasaydım. Bu durumları ikimiz için de daha fazla kötüleştirme ve benden bundan sonra uzak dur. Sonsuza kadar.
Hoşçakal.
Theodore okudukları karşısında yıkıldı. Kendisini nasıl bu halde bulduğunu o da anlamamıştı. Şu an Lisa'yla beraber gökyüzünü izledikleri o güne gitmek istiyordu. Keşke bir yolu olsaydı da Lisa'yı da alıp kaçabilseydi buralardan. Ama bu kocaman gemide, kendisine ayrılmış olan odada düşünceleriyle tıkılı kalmıştı. Hala ne yapacağını bilmiyordu. Harry'i dinleyip Jennie'ye bir şey söylememeye karar vermişti. Yine de hala bu fikrin doğru olmadığını düşünüyordu. Gerçi yaşadığı problemlerden dolayı mantıklı düşünemiyor olabilirdi. Bu yüzden zaten kendi fikrine önem vermiyordu. Oysa ki bu hayatta her insan için en değerli olanlardan birisi fikirleriyken.
Theodore önündeki buzdolabından bir içki çıkarttı kendine. Ne olduğuna bile bakmadan içmeye başladı. Bir yudum, iki yudum, üç yudum derken bütün şişeyi bitirdi. Sıra ikinciye geldiğinde oturduğu yerden kalkamayacak hale gelmişti. Ona içmek hiçbir zaman yaramazdı. Hemen sarhoş olurdu. Bu yüzden şimdi her yer dönüyordu gözlerinin önünde. Hem gemi kendisi sallanıyordu hem de Theodore'un beyni sallanıyordu. İkinci şişeye uzanmaya çalışırken daha fazla dayanamayıp kustu olduğu yere. Üstü başı hep kusmuğuyla dolmasına rağmen önemsemedi. Uzanırken yere birkaç şişe düşürüp kırdı. Onu da önemsemeden yere uzandı ve dökülenleri içmeye çalışmaya başladı. Dışarıdan birisi bu halini görse bütün dünyaya rezil olurdu. Koskoca prens yerdeki içkileri yalıyordu.
Sesleri duyan Harry daldı içeriye. Ve ondan sonrası artık yoktu Theodore'da. En son Harry'nin endişeli yüzünü hatırlıyordu. Yavaşça uyandığında karşısında Jennie'yi gördü. Gözlerinde hala yaşlar vardı ama Theodore'un elini tutuyordu. Biraz daha odaya bakındığında yatağının diğer ucunda steteskop takmış bir doktoru fark etti. Tam karşısında da Harry dikiliyordu. Doktor steteskopu çıkartıp ayaklanarak Harry'nin yanına gitti.
"Durumu iyi. Endişenelecek bir şey kalmadı. " dediğini duydu. "Ama dinlenmesi gerekiyor. " diye de devam etti. Doktoru uğurladıktan sonra Harry odaya döndü. O gelene kadar da Theodore kendisini toparlamıştı. Hafif doğrulurken başındaki sancı onu zorlasa da kalkmayı başarabilmişti.
"Ne oldu bana? " diye sordu Harry'e.
"Fazla içmişsiniz. Odaya girdiğimde hala içmeye çalışıyordunuz ama her yer kanla kaplıydı. Kırılan cam parçalarının üzerine yatmışsınız. Hemen gemiyi en yakın limana çektik. Neyse ki derin bir yaranız oluşmadı. Ufak dikişlerle durumu atlattınız. İçmenin etkisi olsa gerek uzun bir süredir uyuyorsunuz. "
"Ne kadar zamandır? "
"1 gün oldu. Babanız bekleme süresini uzatmak istemediğinden doktoru da gemiye alarak yola devam ettik. Eve ulaşmamıza az kaldı. "
Theodore yüzünü elleriyle ovuşturarak daha da toparlanmaya çalıştı. Harry söyleyecek başka sözü olmadığından selamını verip çıktı odadan. Jennie hala odadaydı. Yerinden biraz olsun bile kıpırdamamıştı ama daha sakin gözüküyordu. Theodore ona ne diyebileceğini bilmediğinden sohbet etmeye yeltenmemişti bile. Tekrar bağırmasını kavga etmesini istemiyordu. Neyse ki Jennie konuştu ve onu bu yükten kurtardı. Zaten daha fazla ikisi de sessiz kalamazdı.
"Sana gelen mektubu okudum. Lisa'dan. "
Theodore cevap vermedi. Aksine Jennie bir şeyler söylemesini beklemişti. Düşündüğü gibi olmayınca konuşmaya devam etti.
"Aşık mısın ona? "
Öyle bir soruydu ki bu Theodore için, onu kapana kıstırmıştı. Eğer bu soruya evet derse her şey bitecekti. Ama hayır derse de oyun devam edecekti. Gerçi eğer devam ederlerse Lisa olmayacaktı işin içinde. Çünkü mektupta kendisi de çok net belirtmişti bundan sonra olmayacağını. Biraz düşününce Theodore şöyle bir mantığa vardı: Lisa her türlü yanında olmayacak. En azından kazanması gereken bu savaşı kazansın da çektiği acılara değebilsin.
"Jennie, beni biraz dinleseydin sana her şeyi açıklayacaktım. Ama sana da hak veriyorum, ben de senin öyle bir fotoğrafını görsem delirirdim herhalde. Evet senden önce Lisa vardı. Aslında sen varken de Lisa vardı. Yine de seninle geçirdiğimiz bu zaman diliminde ona aşık olmadığımı, gerçekte sevdiğim aşık olduğum kişinin sen olduğunu anladım. Çok pişman oldum. Hep keşke Lisa'yı hayatıma hiç almasaydım dedim kendime. Çünkü senin için böyle hissedebileceğimi hiç düşünmüyordum. " diye anlattı Theodore süslü cümlelerle. Jennie'nin yüzüne az da olsa bir gülümseme yerleşti. Biraz olsun rahatlamıştı. Duymak istediği her şeyi duymuştu.
"Yani bu hale gelmene sebep olan o mektup değildi? Öyle mi? " diye sordu. Çünkü mektubu gördükten sonra Theodore'un yaşadığı bu alkole bağlı dağılmayı ilk buna bağlamıştı.
"Hayır, sendin. Kendimi sana açıklayamadım, benden ayrılmak istediğini söyledin, bunun tamamen bittiğini söyledin. Ne yapacağımı bilemedim. "
Theodore öyle güzel oynuyordu ki dışardan gören herkes inanırdı. Bundan sonra duygusuz olmaya karar vermişti. Bu savaşı kazanmak için elinden geleni yapacaktı sadece. Aklındaki plan buydu. Kaybetmesi gereken her şeyi kaybetmişti ve elinde bir şey kalmamıştı. Tamamen değişecekti artık. Madem onu kimse düşünmüyordu, o da kimseyi düşünmeyecekti.
"Tamam, madem öyle. Eğer Lisa'yla arandaki her şeyin tamamen bittiğine yemin edersen seni affedeceğim. Dün olanlardan sonra sana bir şey olursa ne hale geleceğimi anladım. Çok kötü hissettim Theodore. Dediğim gibi eğer benim olursan ve başka hiçbir şeyine tanık olmazsam bize bir şans daha vereceğim. " diye bir şart koştu Jennie. Ona tekrar güvenmek istiyordu.
"Tamam, sana söz veriyorum sadece sen olacaksın. "
"Lisa'yla hiç görüşmeyeceksin ve onu tamamen aklından çıkartacaksın. "
"Onu zaten aklımdan çıkarttım. Aklım seninle dolu. "
Jennie bunu da duyduktan sonra Theodore'a kocaman sarıldı. Yüzünde bu sefer farklı bir gülümsemeyle geri çekildi. Bir şey söyleyeceği belliydi. Theodore da söylemesini bekliyordu.
"O zaman sana harika bir haber veriyorum. "
"Neymiş? " diye sordu merakla Theodore.
"Hamileyim! "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
three of us | tamamlandı |
RomanceBir varmış, bir yokmuş... Krallığın birinde yakışıklı ve bir o kadar da zeki bir prens yaşarmış. Bu prens ailesine çok düşkünmüş ve tahtın varisi olduğu için de ailesi tarafından her zaman öncelik sahibiymiş. Herkes de görevini bilir, bu yüzden çok...