Eve ulaşmak için gereken maksimum süreyi azaltmak için arabayı ileri doğru çevirdi ve geçen seferki gibi otoyola girdi. Yol boyunca, arada sırada bana endişeyle bakmayı bırakmıyordu. Bana baktıkça daha çok ağlıyordum ve duramıyordum.
Sonunda malikaneye ulaştık ve gökyüzüne bakarak dışarı çıktım.
"Marinette, dinle-" dedi ama gözlerimden bir damla yaş düştüğünde aklım tükendiği için dinlemeyemedim.
Ağlayarak üstümü değiştirmek ve makyajımı silmek için yukarı odama çıktım. Bunu yaparken gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye devam ediyor ve kalan maskaradan koyu çizgiler bırakıyordu.
Bir tür öfkeyle, ıslak havluyla kirpiklerimi ve yüzümü agresif bir şekilde temizledim. Tuvaletten çıktığımda Tikki'yi görmezden geldim ve doğruca yatağa gidebilmek için rahat kıyafetler bulmak için dolabıma doğru ilerledim.
Havalar çok sıcak olduğu için uzun, pembe yarım kollu bir gece gömleği ve altına siyah şort giymeyi seçtim. Klima açık olmasına rağmen özellikle geceleri vücudum terlemeyi bırakmıyordu.
Hızla, odanın diğer tarafındaki pahalı fanı açtıktan sonra uzandım. Ama battaniyemin altında rahatladığım an susadım ve burada hiç suyum olmadığını anladım.
Tahriş içinde inleyerek tekrar ayağa kalktım ve mümkün olduğunca sessizce aşağı indim. Uzun koridorda yürüdüm ve karanlığın içinde parlayan tek ışığın mutfaktan geldiğini fark ettim.
Ah. Félix muhtemelen içeride ve beni en başta aşağı indiğime pişman eden de bu. Keşke onu gözümün önünde görmek yerine susuzluktan ölebilseydim.
Tek yaptığı sürekli olarak kalbimi tekrar tekrar parçalara ayırmak. Endişeyle yutkundum ve ileriye bakmaktan başka bir yere bakmadan mutfağa girdim. Lavaboya gitmek için her adım attığımda, vücuduma daha fazla endişe doluyordu. Hızla bir bardak alıp musluğu açtım ve göz ucuyla baktığımda onu yemek masasında oturmuş su içerken buldum. O anda başını çevirip bana baktı, ben de yeniden bardağımı suyla doldurmaya odaklandım. Sırtımdan bir damla ter akıyor ve sebepsiz yere daha da gergin olmama neden oluyordu.
Konuşmaya başladı ve ses tonunda daha önce arabada yaptığı endişenin aynısı vardı.
"Bana orada neler olduğunu anlatmayacak mısın? Ağlayarak dışarı çıktın ve ben hala nedenini bilmiyorum."
Gözlerimi sımsıkı kapatıp suyumu içtim, sonra, "Hiçbir şey. Hiçbir şey olmadı" dedim.
"Açıkça bir şey oldu. Hiçbir şey olmadığını söyleyerek beni kandıramazsın." Dedi.
Ben ona bakmasam da gözlerinin üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Hala yanaklarımdan süzülen yaşlarla ona baktım ve o koca tezgahın arkasında durduğum yere doğru yürürken kalbim sağlıksızca bir hızla atmaya başladı.
"...sadece sana geleceğim." Beni mutfak dolaplarına dayadığı noktaya birkaç adım daha yaklaştı. Attığı her adımda nefesim daha da düzensizleşiyordu. Şu anda ne olduğunu ya da bundan sonra ne olacağını algılayamıyorum ama kalbimin patlamaya hazır olduğunu hissedebiliyorum.
"Çok fazla y-yaklaşıyorsun."
Kekeledim, gözeneklerimden tenimin her tarafında su gibi terler çıkıyorken.
Başparmağıyla gözlerimi nazikçe sildikten sonra ellerini arkamda tezgahın üzerine yerleştirip kollarıyla kalçalarımı sardı. (Cus ben iptall)
Yemyeşil gözleri derinden benimkilere bakarken yumuşak bir sesle konuşmaya başladı, "Bir süredir tutuyorum ama artık tutamıyorum."
Konuşmak için ağzımı açtım ama hiçbir şey çıkmadı. Orada tamamen korkmuş ve donmuş duruyordum. Vücudu bana o kadar yakın ki, nefesini tam göğsümde hissedebiliyorum, omurgamdan aşağı ürpertiler geçiyordu.
YOU ARE READING
Ağırlık [Intensity | Felinette Tr]
Novela Juvenil[Çeviri] Marinette, bir yıldır Adrien ile evlidir, ancak Adrien aniden bir araba kazasında vefat eder. Birkaç hafta sonra, değerli oğullarına hamile olduğunu fark eder... Adrien'la ilgili son hatırası vücudunun kan dolaşımında dolaşır. Ancak komşusu...