Sabah kulağıma dolan bir kaç sesten dolayı gözlerimi açmak zorunda kaldım. Sesler, tam karşımda duran televizyondan geliyordu. Eğer televizyon açıksa içeride biri var dedim kendi kendime. Yavaş hareketlerle kafamı ilk önce sola çevirdim. Kimseyi göremediğimde ise bu seferde kafamı sağ tarafa çevirdim. Çevirir çevirmez bir çift yeşille göz göze geldim. Anında çığlığı bastım. Zeynep ise anırarak gülmeye başladı. Bende yatağımda doğrulup Zeynep'e hiçbir şey olmamış gibi ciddi ciddi bakmayı sürdürünce gülmeyi kesip oda ciddileşti.
"Elif, ben dün yaptıklarım için özür dilerim. O kadar ileri gitmemem gerekirdi, olan biten her şeyi Can anlatınca sana hak verdim."dedi.
"Can daha gitmedi mi?"dedim sesimi biraz yükselterek.
"Can'ın bir suçu yok ki. Hatta bize yardım etti."
" Defolup gitsin. Görmek istemiyorum onu."
"Can konusunu kapatalım mı? Daha büyük sorunlarımız var."dedi. Sorunlar derken galiba Seval'in hamile olmasından bahsediyordu. Bende o konuyu açmak istemedim.
"Mete nerede?"dedim.
"Kafeteryada. Bize yemek alıyor."dedi. Zeynep'e biraz baktıktan sonra onu ne kadar çok sevdiğimi bir kez daha anladım. Kollarımı açıp elimle gel işareti yaptım. O da hemen kucağıma atladı ve sanki on yıldır görüşmüyoruz gibi hasret giderdik. Benden ayrıldıktan sonra gözünden düşen bir kaç damla yaşı elinin tersiyle sildi. Hafiften gülümseyip
"Mete gideli çok oldu, ben bi gidip bakayım."dedi. Koltukta duran kumandayı alıp bana verdi.
"Televizyon izliyordum. Al sende izle canın sıkılmasın."dediğinde bende teşekkür ettim. Zeynep dışarı çıkınca bende televizyonu kapattım. Kafamı yastığa koyup Mete ile, Zeynep'i bulduğumuz günü hatırladım.
....
Mete abim beni Büşra'nın doğum gününe götürmüştü ve şimdide akşam olmuş beraber eve geliyorduk. Etraf iyice kararmıştı. Yerde bir şey farkedince Mete'ye seslendim.
"Abi, baksana şuraya."dediğimde Mete kafam ile işaret ettiğim yere baktı. Kaldırımda bir şey vardı, yoksa o bir insan mı? Mete ile birbirimize bakıp yavaş adımlarla oraya doğru ilerledik. Yaklaştıkça çeşit çeşit sesler de duymaya başlıyorduk. Her kim yerde yatıyorsa aralıklarla inliyordu. Gittikçe korkmaya başlıyordum çünkü yerde yatan benim yaşlarımda - on veya onbir - bir kızdı ve hemen yanında sokağın ışığından parlayan sıvılar da vardı. Hayır, onlar kan mı? Korkuyla Mete abimin koluna yapıştım. Bana dönüp korkmamam gerektiğini söyledi. Beraber yerde yatan kızın yanına gittik. Kızın gözleri o kadar güzeldi ki sokağın ışığının altında parlıyordu. Uzaktan sadece gözlerini farkedebilmiştim ancak kızın her yeri kandı. Eminim acıya dayanamıyordur. Şu an ölmemek için direniyor olmalıydı. Mete kızı incitmemeye özen göstererek kucağına aldı.
"Hemen hastaneye gidelim."dedi.
Beraber hastanenin yolunu tuttuk. Doktorlar bir kaç kontrolden sonra iyi olduğunu, sadece dayak yediğini ve vücudunda morluklar olduğunu söylediler. Kızın adını öğrenmiştim. Adı Zeynep di.
...
İşte o gün hastanede Zeynep'in başına neler geldiğini öğrendik. Kimsesiz, yurtta büyümüş bir kızmış. Dün hiç tanımadığı akrabaları çıkmış ortaya, yurttan almışlar. Akrabaları da fakirmiş ve Zeynep'ten dilencilik yapmasını istemişler, Zeynep'te kabul etmeyince bu sefer de tecavüze kalkışmışlar. Küçücük yaşıyla, boyuyla onlara direnmiş. Sonrada bir ton dayak yemiş. Ondan sonra da biz bulmuşuz. Bu bahtsız olaydan sonra Mete, ben, Zeynep, Ecrin dört kardeştik. Ecrin ölünce üç kardeş kaldık. Hala da öyleyiz. Onları çok seviyorum. Onlar da olmasaydı ne yapardım, nasıl katlanırdım bu hayata?
Derken kapı açıldı, Mete ve Zeynep geldi. Mete galiba beni hala affedemedi. Sinirli bakıyor. Yanıma geldi. Elindeki tepsiyi kucağıma koyup
"Al kız, zıkkımlan."dedi. Ben sadece ona bakıyordum. Zıkkımlan mı demişti o. Birden gülmeye başlayınca iyice delirdiğini falan düşünmeye başladım. Bugün ikisine de bir şeyler olmuş. Bana yaklaşıp sarıldı. Korktuğumu belli ederek
"Mete, Zeynep...Korkuyorum, iyi misiniz?"dedim. Zeynep de gelip sarıldı. Beraber üçlü kardeş sarılmamızı yaptık. Ama ben hala korkuyordum. Çünkü dün biraz kavga etmiş ve küsmüş gibi olmuştuk. Açıkçası yüzüme bile bakmayacaklarını düşünüyordum. Ama yanılmışım. Gerçek kardeşler birbirlerini asla bırakmazlarmış. Bugün bunu anladım. Benim tek ailem aslında arkadaşlarımmış. Mete benden ayrıldıktan sonra
"Hadi hadi. Affettim seni. Ama bir daha böyle bir şeyi aklından bile geçirme."dedi. Sonra sözlerine devam etti. "Hem böyle bir günde küs kalmamamız lazım."dedi. Böyle bir gün diyerek ne kastettiğini anlamasamda bir şey demedim. Acıktığım için ikisine de kocaman gülümsememden yollayıp tepsime döndüm. Üstünde bir not vardı.
" İyi ki doğdun. Seni çok seviyoruz.
Mete - Zeynep :)"
Bugün, benim doğum günüm mü? Nasıl unuturum ben kendi doğum günümü. Şaşkınca nota bakarken doğum günü şarkısını söylemeye başladılar. Bir yandan da alkışlıyorlar. Zeynep sakladığı pastayı çıkartıp mumlarını yaktı. Küçük bir pastaydı ama tatlıydı. Hele ki çikolatalıydı.
Biz ne kadar anormaliz ya. İlk önce iyiki doğdun şarkısı ondan sonra pasta ve mum üfleme. Her neyse, şu an çok mutluyum bunu hiçbir şey bozamaz. Mumları üfleyeceğim zaman Zeynep
"Hadi bi dilek tut."dedi. Bende şu anki mutluluğumun ömür boyu sürmesini istedim. Ardından mumları üfledim. Tekrar alkışladılar. Zeynep heyecanlı heyecanlı pastayı kucağımdan alıp komodinin üstüne koydu.
"Pastayı sonra yeriz. Şimdi hediyelerine bak."dedi ve yine sakladığı hediyelerimi çıkarıp bana verdi. Mete "İlk önce benimkini aç."dedi. Bende onu kırmayıp üzerinde Mete yazan hediye paketini açtım. İçinden 'Chanel' yazan bir tişört, bir şort ve bir de siyah bir bot çıktı. Hemen elimden bırakıp Mete'nin boynuna atladım.
"Ama, bunlar çok güzelll."dedim. Mete de gülerek cevap verdi.
"Hepsi senin için."dedi. Zeynep'i de bekletmeyerek onun da paketini açtım. Bunun içinden de bir sürü şahane bileklikler çıktı. Arasında bir de saat vardı. Hemen hepsini koluma taktım. Çok şık duruyorlar. Yataktan fırlayarak Zeynep'in boynuna atladım. İki yanağını da öptüm. "Seni çok seviyorum."dedim.
"Mete abininki kadar olmasa da bir şeyler aldım işte."dedi.
"Saçmalama bunlar harika."dedim.
"Diğerini de açsana."dedi Mete. Tekrar kucağıma baktığımda bir tane daha paket olduğunu gördüm. Herhalde babam almıştır diyerek onu da açtım. İçinden çıkanla gözlerime inanamadım. Ama bu hayalini kurduğum, platoniği olduğum Supra. İnanmıyorum bunu babam mı almış dedim. Ayakkabıları, ay ayakkabı demeye bile koyamıyorum, elime alıp kenara koydum. Paketin üzerinde bir not varmı diye baktım. Evet, vardı. Mete ve Zeynep'e döndüm. Onlar hiç şaşırmamış gibi benim vereceğim tepkiyi bekliyor gibiydiler. Notta söyle yazıyordu.
" Doğum günün kutlu olsun. Her ne kadar birbirimizi tanımasakta...
-Kahraman'ın- "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASAL
Teen FictionElif Korkmaz. Hikayenin başrol oyuncusu. Şu an 15 yaşında. İstanbul'un şehir merkezinden uzak bir yerde babası ve üvey annesi ile yaşıyor. Yüzünün sağ tarafında üvey annesinin yaptığı bir yara izi var. Kendisi esmer, koyu kahverengi- siyah gibi ama...