"Beyninde bir hasar yok. Ama omuriliklerinde kırıklar var. Ayrıca ayağını da alçıya aldık."
Gözlerimi açmaya çalıştım ama açamıyorum. Ahh. Her yerim ağrıyor, beynim zonkluyor. Hem bu konuşan kim ya. Nerdeyim ben?
"Peki. Yakınlarına haber verdiniz mi?"
"Telefonu arabadan fırlamış ama içinden sim kartını çıkarmışlar. Babasına haber vermişler. Merak etmeyin."
"Şimdi biraz dinlensin. Uyandığında bana haber verin."
"Tabi."
Kapının açılıp kapanma sesinden sonra tüm bu konuşulanlardan hastanede olduğumu anladım. Demek ölmedim. Niye ölmedim ki, şimdi işler daha da beter olacak. Babama da haber vermişler. Of allahım of. Yeniden bu hayata dönmek, böyle yaşamak istemiyorum ben.
Gözlerimi hafif aralamaya çalıştım. Gözüme ilk önce ayağımdaki alçı takıldı. Her yerimde ağrıyor. Kolumu kaldırmayı başardım. Koluma da serum takmışlar. Stor perdeden içeriye süzülen güneş ışıklarıyla yarım açık olan gözümü kapattım. Sanırım biraz dinlensem çok iyi olacak.
Kapının bir anda açılan sesiyle irkildim. Hemen gözlerimi açtım.
"Elif!" Babam koşarak yanıma geldi ve bana sarıldı. Alnımdan öptü.
"Hele bi şükür kızım. Bizi çok korkuttun."dedikten sonra bana biraz daha sarıldı. Belimdeki acıdan dolayı inledim. Babam hemen benden ayrıldı. Benden uzaklaştığında odaya ondan başka kişilerin de girdiğini anladım. Oha, herkes burda. Babam, Seval, Mete, Zeynep ve Can. Onun burda ne işi var ya. Zeynep hemen yanıma geldi ve beni aralamaya başladı.
"Elif sen napıyorsun? Bizi ne kadar korkuttuğunun farkında mısın, iki gündür ne haldeyim haberin var mı?"dedikten sonra tekrar ağlamaya başladı. Ben ağzımı açıp bir şey diyemeden arkasını dönüp odadan çıktı. Pişman bir şekilde Mete'ye baktım. Kızgın gözlerle sesini yükselterek konuştu.
"Sadece kendini düşünüyorsun. Biraz etrafına bak. Senin için ne hale geldiğimize bak. Eğer sana bir şey olsaydı ne yapacaktık." Kafasını iki yana sallayarak odadan çıktı.
Bu seferde Seval'e döndüm. Duymak istediğim şey neydi? Sevgi sözcükleri mi, ah hayır. İlk önce babama yandan bir bakış atıp tekrar bana döndü. Tam ağzını açmıştı ki yüzünü buruşturup ellerini karnına götürdü. Baya seslice inledi. Babam hemen yanına koştu.
" Seval, neyin var?" Endişeli bir sesle soru sorarken bir elini beline doladı.
"Hadi gel. Bi lavaboya gidelim."dedi. Birlikte odadan ayrıldılar.
Bilerek yaptı. Sanki anlamıyorum. Benle konuşmamak için hemen rahatsızlanmış numarası yaptı. Zaten şu an Can'ı görmek istemiyorum. Nefret ediyorum ondan.
" Elif. Bak ben söylemek zorunda kaldım yani beni tehdit ettiler. Hem de evine dönmen gerekiyordu." Daha fazla dayanamayıp sağ elimi kaldırdım ve kapıyı gösterdim. Tıslayarak konuştum.
" Defol! Hemen! Görmek istemiyorum seni! Pislik şey!" Can hafif bozularak, sinirlenerek odadan çıktı.
Yine yanlız kaldım. Zeynep ve Mete de artık benle ne konuşur ne de yüzüme bakarlar. Off. Neden her şey böyle olmak zorunda ki. Ben neden her zaman ağlıyorum da hiç gülmüyorum. Yatakta hafif doğrulmak istedim ve belimi yastığa dayadım. Belimin acısıyla yüzümü buruşturdum. Artık ağlamak istemiyorum. Şu an ruh halimi nasıl anlatabilirim ki. Bok gibiyim.
Zaten annem yok. Yedi yaşına kadar annesiz büyüdüm. Sonraki yıllarda da üvey annemden şiddet gördüm. Bir ay önce de yüzüme yara izi yaptı. Babam bana vurdu. Evden kaçtım. Can'a sığındım. İlk önce sevgilisi olduğunu öğrendim sonra da bana ihanet edip yerimi söyledi. Tekrar kaçtım. Bu sefer ölmek istedim, bilerek kaza yaptım. Ama ölmedim bir hastanede her yerimin ağrı içinde sızlaması, Mete ve Zeynep'in benle bir daha konuşmayacağı gerçeği. Çok mu fazla oldu? Evet, şu an ağlamamak için kendimi zorluyorum. Ama artık gözlerimde bile ağlamak için yaş kalmadı.
Peki şimdi ne yapacağım ben? Eve geri döneceğim. Ve hayat kaldığı yerden devam edecek. Uyumak istiyorum ama uykum da yok. Telefonum da kırılmış zaten. Bir kalkabilsem yerimden. Kafeterya ya falan giderdim.
Serumun kablosunu elimden çıkardım ve doğrulmayı denedim. Aaahh. Belim çok ağrıyor. Bu belime ne olmuş ya. Ayağımı yataktan sarkıttım. Allah tan değnekler yatağın yanında da uğraşmak zorunda kalmadım. Yavaş yavaş, seke seke kapıya doğru yürümeye başladım. Kapıya geldiğimde yavaşça açtım ve dışarı çıktım. Koridorda gezen iki üç tane hemşire ve iki çocuktan başka kimse yoktu. Koridorun solundan yürümeye başladım. Bir kapının önüne geldiğimde duyduğum tanıdık sesle yerimde durdum. Açık olan kapıya biraz daha yaklaştım ve konuşmalarına kulak misafiri oldum.
"Eşimin neyi var doktor bey?"
" Hiçbir şeyi yok. Merak etmeyin." Kapının aralığından bir gözümü kapayarak babamı görmeye çalıştım. Babam tekrar konuştu.
"Nasıl normal? Durduk yere kusması, başının dönmesi normal mi?"
" Evet. Normal, sadece beslenmenize ve fazla yorulmamaya dikkat edin. Bebeğinizin başına bir şey gelmesini istemeyiz değil mi?"
Babamın vereceği tepkiyi göremeden bir iki adım geriledim. Kendimi duvara yasladım.
Hadi Ya!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASAL
Teen FictionElif Korkmaz. Hikayenin başrol oyuncusu. Şu an 15 yaşında. İstanbul'un şehir merkezinden uzak bir yerde babası ve üvey annesi ile yaşıyor. Yüzünün sağ tarafında üvey annesinin yaptığı bir yara izi var. Kendisi esmer, koyu kahverengi- siyah gibi ama...