Bölüm 7

46 6 1
                                    



Ayaklarımda ki çizmeler dizlerimin hemen altında biterken üzerimde ki kareli gömleğe bakıp gülümsedim.

Fotoğraflarda gördüğüm eski çağlarda ki kadınlara benzemiştim. Artık yeşil kitabı fazla düşünmüyor ve her şeyi akışına bırakıyordum.

Neredeyse 2 haftadır Asım'ın çiftliğindeydim. Onunla neredeyse her gün farklı farklı konularda konuşuyor ve tanıyordum. Gitmek ile ilgili her hangi bir cümle kurulmuyordu.

Asım herhangi bir konuşmada konunun gitme fikrine gelmemesi için hep bir çaba harcıyordu. Zaten gitmek gibi bir eylemde de bulunamazdım. Bir kitabın içinde en fazla nereye gidebilirdim ki ?

Asımla ilgili herhangi bir hayal kurmaya başladığım anda yeşil kitap hemen varlığını hatırlatıyordu.

Asım'ı bu kitabın içinde bir karakter olarak var olduğunu ve asla onunla bir geleceğimin olamayacağını bir tokat gibi yüzüme çarpıyordu.

Atın boynunda ki ipten tutmuş ayaklarında çamura bulanmış çizmeleriyle bana doğru yürüyen adama çevirdim bakışlarımı.

At binmeyi öğretmeye başlayalı neredeyse 4 gün olmuştu. Sıkı bir at tutkunuydu. Onları yarıştırmak veya para kazanmak için beslemiyordu. Hepsini gündüzleri doğaya salıyor ve geceleri kalabilecekleri temiz bir yer veriyordu. Zaten çiftlikte ki atların neredeyse hepsi yaşlıydı.

Yaşlılardan istisna olarak kahverengi genç bir at ile yanıma gelmişti Asım. "İsmi Yılkı. Cinsinden aldı adını. Özgürlüğünden ödün vermeyen birisidir kendisi" dedi haylaz bir ses tonuyla atın saçlarını okşarken.

Sanki bir hayvan değil de insanmış gibi hitap ediyordu ona.

"Binmek ister misiniz ?"

Heyecanla onu onaylarken çoktan atın eyerinden tutup üzerine oturmuştum bile. Asım atın iplerinden tutmuş yanımda yürürken elimi ona uzattım. Bakışları beni bulurken aynı onun yaptığı gibi gülümsedim.

"Beraber binelim ?"

Gülümseyerek kısa sürede arkamda ki boşluğa oturmuştu. Saçlarımı tepemde topuz yapmama rağmen uzun buklelerden bir kaç tanesi firar edip rüzgarında etkisiyle yüzüme çarpıyordu. Sonbaharın güzel olduğunu Asım'ın yanındayken fark etmiştim ilk defa.

Rahatsız olmamam için atın üzerinde aramıza küçük bir boşluk bırakmış ve mesafeli durmaya çalışması bile incelik değildi de neydi ? Çok fazla düşünceli bir adamdı.

Bu kibarlık bazen beni şaşırtacak raddeye getiriyordu. En ufak şeyde bile anlamlı bir hareketini yakalayabiliyordum.

Ben mi fazla abartıyordum yoksa günümüz insanlarında olmayan bir özelliği ilk defa keşfettiğim için mi böyle düşünüyordum ? Bilmiyorum.

Ama çok iyi bildiğim bir şey var ki ,tam arkamda oturan adamın , saçlarımın arasında süzülen ılık nefesi her geçen gün nefesim oluyordu.

Hala bir rüyanın içinde olduğumu ve birazdan uyanacağımı söyleyerek her defasında kendimi uyarıyordum. Kulağımın biraz gerisinde Asım'ın sesi yayıldı yağmurlu havada.

"Yılkıyı ilk gördüğüm yer burası. Açlıktan ve güçsüzlükten ayakta zar zor duruyordu. Beni görünce ilk başta korktu. Ama benden kaçamayacak kadarda yorgundu. Onu aldım besledim ,büyüttüm. Sonra yine doğasına saldım. Hatta vedalaşmıştım bile. Sabah onu yine buraya bıraktım ve eve geri döndüm. Onu kaybetmenin sızısı hala içimdeyken arabadan indim ve tam eve girecekken onu yine kapımda buldum. Tekrar bana dönmüştü. O günü hatırladıkça içimde hala aynı heyecan belirir. O günden beri birbirimizden hiç ayrılmadık."

Söylediği yere baktığımda bir uçurum altıydı. Yılkı tam uçurum altında durduğunda Asım atın sırtından indi. Ben hala Yılkı'nın üzerindeyken ipleri tutup atı kendisinin yürüdüğü yere doğru çekiştirdi. Uçurumunun arkasına doğru yürürken konuştu.

"Efsun , size Efsun diyebilir miyim ?"

Yüzünü bana dönmeden sorduğu soru ile gülümsedim. İsmimi söylemek için benden izin istiyordu. Kendince aramızda ki resmiyeti kaldırmak içindi bu izin.

"Memnun olurum"

Bana bakmasa da verdiğim cevap ile gülümsediğini yan tarafımda kıvrılan dudağından anlamıştım. Sonunda durduğunda atı da kendisiyle beraber durdurdu. Küçük bir gölün başına geldiğimizde gözlerim eşsiz manzarayla bayram etmişti.

Asım'ın da yardımıyla attan inip bir kaç adım attığımda yuvarlak gölün kenarında sıralı bir şekilde dizilmiş ağaçlarda gezindi gözlerim. Ağaçların gölgeleri suya düşmüş ve gölü yeşil renge boyamıştı.

Ağaçların arasına gizlenmiş küçük bir cennetti. Asım da hemen yanıma gelip aynı manzaraya baktı. "Burayı ilk keşfettiğim de ilk düşündüğüm şey herkesten saklamaktı"

Benden uzun oluşu ona dönerken kafamı kaldırmama sebep oldu. Bakışlarım yüzünde dolanırken sordum. "Benden saklamadın"

Dudaklarına güzel bir gülümseme yerleştirip mavilerini gözlerimle buluşturdu. Cevap vermedi. Sadece gözlerime daha uzun ve derin baktı.

Gözlerimde cevap dercesine sadece baktı. Nasıl yapıyordu bunu ? Tek bir gülümsemesi , bakışı , sesi beni bu dünyadan alıp götürüyordu. Onu tanımak her geçen gün daha heyecan verici , daha keşfedilmeye değer geliyordu.

Bundan dolayı belki de yeşil kitabı daha az aklıma getiriyordum. Bunun bana ne gibi zararlar vereceğini bilmeden Asım'a her geçen gün daha fazla bağlanıyordum. 

Periyodik NeşriyatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin