Bölüm 2

67 8 0
                                    



Kitabı yerden alıp yatağımın üzerine bıraktığım da hala aynı sayfa açıktı.

Diğer sayfalara göz atmak için yaprakları çevirmeye başladığım da bomboş olduğunu gördüm. Kitabın kapağını hızla kapatıp odanın bir köşesine fırlattığım da uzun süre öylece yerdeki yeşil renkli kitabı izledim.

Uykum kendisini daha çok belli ederken yatağa uzanıp tekrar kitaba bakmaya devam ettim. Gözlerim kendiliğinden kapanırken zihnimde o satırlar dolanıyordu. "Ve senin görevin genç kadın ; Ölümü özüne sevdirmek." Ve sonrası koca bir boşluk...

Hafiften esen ve soğuğu getirdiğini söyleyen rüzgar toplu saçlarımdan bir kaç tutamın uçuşmasına sebep olmuştu.

Uçuşan koyu sarı , uzun saçlarım yüzüme çarparken gözlerim kapalıydı. Uzandığım yer yatağımdan farklı bir yer olmalıydı ki tenime yatağın rahat çarşafı değmiyordu.

Ellerimin arasında sıkı sıkıya tuttuğum şeye parmaklarımı daha sıkı sardım. Sonunda gözlerimi araladığım da başlarda bulanık olan görüntü netleşmeye başladı.

Yattığım yerden doğrulurken etrafıma bakınıyordum bir yandan da. Dağ başı gibi bir yerdeydim. Ellerim arasında ki şeye indirdim bakışlarımı. Yeşil kitap avucumdaydı yine.

Bu bir rüya olmalı ve gece yatmadan önce yaşadıklarımdan dolayı bilinç altım benimle oyun oynuyordu.

Tekrar sımsıkı gözlerimi kapatıp açtığım da hala aynı yerdeydim. Elimde ki kitabı sıkıca tutarak ayağa kalktığım da ağaçların arasından yürümeye başladım. Bu bir rüyaydı ve neden böyle bir rüya gördüğümü merak ediyordum.

İnsan, rüyasında rüyada olduğunu düşünebilir miydi ?

Ağaçları geçip yola çıktığım da gördüğüm görüntü ile bir adım geriledim. Sokağın ortasında oldukça eski klasiklerden duran bir araba ve arabanın hemen aynında yerde takım elbiseli bir adam yatıyordu.

Hızla adama doğru ilerlediğim de elimde ki kitabı yere bırakıp adamın yanına diz çöktüm. Görünüşte bir şeyi yoktu ki siyah ceketinin altında ki beyaz gömleğinin kana bulandığını fark edene kadar. Hızla nabzını yokladım.

Hala yaşıyordu.

Bakışlarımı yerde yatan adamdan çekip etrafıma bakındığım da birilerini aradım. Ama bu dağ başında bizden başka kimse yoktu.

Adamın baş ucuna geçip iki kolunun altından tutup arabanın arka koltuğuna doğru sürüklerken büyük bir çaba sonucu arabanın içine sokabilmiştim. Hızla arabanın sürücü koltuğuna oturduğumda öylece kalakaldım.

Ben sadece otomatik arabaları kullanabiliyordum. Bir klasik arabanın içini bile ilk defa görüyordum.

Hatırladığım bir kaç yarım bilgi ile arabayı çalıştırdığım da dikiz aynasından arkada yatan adama baktım. Ölü gibi yatıyordu.

Arabanın gazına bastığım da tam gidecekken biraz önce adamın yattığı yerde yeşil kitabı gördüm.

Bir kaç saniye düşündükten sonra arkada ki adamın acı çeker inlemesi doldu arabaya. Hızla arabadan inip yerde duran kitabı alıp tekrar bindim arabaya.

Kullanmayı bilmediğim arabayı arkadaki adamı hastaneye yetiştirebilmek için hızlıca sürmeye çalışıyordum. Yarım saatin ardından şehre indiğim de gördüğüm eski tarzlı binalar ile kaşlarımı çatmaktan alıkoyamadım kendimi.

Arabayı yoldan geçen bir adamın yanında durduğumda adam kıvırcık ve gür saçlarının altından bana baktı.

"Afedersin , en yakın hastane nerede acaba ?"

Adam bir bana bir de arabaya baktıktan sonra cevapladı. "Düz gidin ve ikinci kavşaktan sağa dönün. Hemen karşınıza çıkacaktır"

"Teşekkürler" deyip tekrar gaza bastığımda arkamda bıraktığım adamın garip bakışlarını umursamadım. Tarif ettiği hastaneye vardığım da hızla arabadan inip acilden içeri girdim. Gördüğüm kıyafetlerle bir an afallasam da hemşire olduğunu düşündüğüm ve kafasında beyaz kep olan bir kadına doğru yürüdüm.

"Dışarıda arabada yaralı birisi var. Lütfen ,Acil !"

Hemşire yanına bir kaç kişi daha alıp benimle birlikte arabanın yanına geldiğinde arabanın arka koltuğunda yatan adamı dikkatlice dışarı çıkarttılar.

Yaralı adamı sedyeyle hastanenin içerisine götürürlerken bende arkalarından gittim. Eski dizilerden ,filmlerden izlediğim gibiydi her şey. Sanki olduğum zamandan geçmişe ışınlanmışım gibi...

Fark ettiğim şey ile giden sedyenin arkasından duraksadım. Yaralı adamı sedyeyle acil kısmından başka bir yere götürürlerken ben öylece hastanenin ortasında ayakta dikiliyordum.

Bakışlarımı hastanenin içinde gezdirdiğimde yutkundum. Her şey 70'li yıllardan kalma gibiydi.

Hemşirelerin kıyafetleri , etrafımda ki insanların giyinişleri, hastanenin düzeni...

Yanımdan geçen başka bir hemşirenin kolundan tutup bana bakmasını sağlarken acelesi olduğu her halinden belli olan kadın duraksadı.

"Biz hangi yıldayız acaba ?"

Kadın kaşlarını çatıp kolunu elimin arasından çektiğinde kızgın bir sesle cevap verdi. "Ne saçmalıyorsunuz siz hanımefendi ? Beni oyalamayın lütfen"

Yanımdan geçip giden kadının ardından bakışlarım sandalyenin üzerine öylece bırakılmış gazeteye kaydı. Oraya yönelip gazeteyi elime aldığımda sağ en üst köşeye ilişti gözlerim.

27 Eylül 1960

Beynim okuduğum tarih ile karıncalanırken bakışlarımı gazetede ki manşetlerde gezdirdim.

-'CELAL BAYAR İNTİHARA TEŞEBBÜS ETTİ !':Banyoda bel kemerini boynuna saran Bayar'ı nöbetçi kurtardı.

-Anayasa ile M.B.K'nın ihtilafı yalanlandı.

-Cemal Gürsel doktorları vazifeye çağırdı!

-Suikast haberine Vali sadece güldü.

-İzmir'de asansör ile salhane semti kayıyor.

Başım dönerken gazeteyi aldığım sandalyenin üzerine oturdum. Etrafıma çaresizce bakınırken , aceleyle bir oraya bir buraya koşuşturan insanların üzerinde gezindi bakışlarım.

Bir rüya nasıl bu kadar gerçek olabilirdi ?

Periyodik NeşriyatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin