Bölüm 15

38 6 0
                                    


Anahtarı kapının deliğinde iki kere çevirip kapıyı açtığım da odamda ki masaüstü bilgisayara doğru yürüdüm.

Ekranın açılmasını beklerken stresten de tırnaklarımı yediğimin farkında bile değildim. Asım'ın evi canlandı gözlerimin önünde. Evi tanıyordum fakat tam olarak adresini bilmiyordum. Hem bilsem ne değişecekti ki ?

Aradan 50 yıl geçmiş ve İstanbul bambaşka bir şehir olmuştum. Onu bulmak iğneyle kuyu kazmak gibi bir şeydi.

Ve ben o iğneyi çoktan elime almış kuyunun başında bekliyordum.

Açılan ekranda bir sayfa açıp Asım'ın ismini yazdım heyecanla. Öyle ki bir kaç harfin yanlışlığını sonradan fark edip düzelttim. Görsellere girdiğimde onun resmini aradım. Fakat hiç bir yerde adı geçmiyordu.

Dakikalarca, saatlerce o bilgisayarın başından kalkmadım. Asım ile ilgili her hangi bir haber bulabilmek için. Ama hiç bir yerde ismi dahi geçmiyordu. Umutsuzlukla omuzlarımı indirdim.

Bilgisayarın hemen yanına bıraktığım yeşil kitaba kaydı gözlerim. Uzanıp kitabı açtığımda tekrar boş sayfalar karşıladı beni.

Gözümden akan bir damla yaş beyaz sayfayı ıslatırken kitabın üzerine koydum başımı ve göz yaşlarımın beyaz sayfayı ıslatmasına izin verdim.

Onu kaybetmek düşüncesi kalbimi sıkıştırıyordu. Sanki hayatım boyunca bir daha asla birisini sevemeyecekmişim gibi. Asımla birlikte sevgi duygusunu da kaybetmişim gibi hissediyordum. Onu kaybetmiş miydim ?

Gözlerimi yumarken aklımda ki soruları susturmak istedim. Her şeyin bir kabus olmasını ve uyandığımda yine Asım'ın evinde uyanmak istedim bir umut. Zihnim kendini koca bir boşluğa bırakırken , o boşlukta sallanan hayallerimin ipini bir çare sıkı sıkıya tutmaya çalıştım.

Kapının çalan zili evin içinde dağılıp kulağımda birleştiğinde kaşlarımı çatarak gözlerimi araladım. Tutulan belimi tutarak sandalyeden kalktığım da yüzüme yapışan yeşil kitabın sayfasını elimle düzelttim.

Ayağa kalkıp dış kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açtığımda karşımda iş arkadaşım Semih vardı. Ben öylece ona bakarken yüzümün nasıl bir şekilde olduğunun bile farkında değildim. Semih'in gülen suratı beni görünce yavaş yavaş şaşkınlığa dönüştü.

"Ne oldu sana Efsun ?"

Büyük ihtimalle ağlamaktan şişmiş gözlerimden ve yorgunluktan çökmüş bedenim yüzünden bu tepkiyi vermişti. Ben hala cevap vermezken elinde ki bir kaç dosya ve poşet ile içeri girdi. İş yerinde ki tek arkadaşım oydu. Ve iki gündür işe gitmediğim için merak etmişti anlaşılan.

Kapıyı ardından kapatıp salona gittiğimde onun varlığını umursamadan yeniden odama gittim ve bilgisayarın başına oturdum.

Semih elinde ki poşetin içinden bir kaç parça poğaça çıkartıp tabağa yerleştirirken ben kaçıncı defa yazdığımı unutarak tekrar Asım'ın adını arattım. Çıkan haberleri tek tek geçerken ,Semih önüme poğaça dolu bir tabak ve meyve suyu koymuştu.

"Sorun ne Efsun ?"

İkinci defa sorusunu yanıtsız bırakırken tek istediğim susup bir an önce gitmesiydi. Ama o her zamanki gibi üsteledi.

"Efsun ?"

Klavyede ki parmaklarım öfkeyle dururken çatık kaşlarla Semihe baktım. Bu kadar soru sormak zorunda mıydı ? Biliyorum sinirimi ondan çıkarmamalıydım. Onun hiç bir şey bildiği yoktu. Sadece arkadaşını düşünüyordu fakat kendime engel olmadım.

"Susmayacaksan lütfen git Semih"

Semih bir an şaşırdı. Çünkü daha önce benden bu ses tonunu ve kelimeleri duymamıştı. Ben yüzüne bakmazken arkasını dönüp salona doğru yürüdü.

"Seni düşünende kabahat" derken askından montunu alma sesi geldi. Başımı ellerimin arasına alırken dirseklerimi masaya yasladım. Artık delirme noktasındaydım. Gerçek olduğunu düşündüğüm şeyleri bile sorguluyordum. Kolumda ki yara izi olmasa her şeyin rüya olduğuna Asım diye birisinin olmadığına da inanabilirdim.

Ama değildi işte. O kadında bunun en büyük şahidiydi. Ve ben tek tek her şeyimi kaybediyordum.

Başımı kollarımın arasına bırakıp hüngür hüngür ağlarken sayısız isyanlar baş gösteriyordu içimde. Başımın üzerine kapattığım ellerimin üzerine Semihin eli kapanmıştı. Ardından yanımda diz çöktüğünü anladım.

"Efsun , kaldır kafanı hadi. Neyin var lütfen anlat bir çözüm bulalım."

Titreyen çenemi durduramadan başımı kaldırdım ve yüksek bir sesle konuştum. "Çözüm mü ? Saatlerdir bir yol arıyorum ama hiç bir çözüm yolu yok ! Onu kaybettim ! Onu daha yeni bulmuştum oysa ki. Kaybettim !"

Semih bir kaç saniye sessizce durdu. Sakinleşmemi bekliyordu. Islak yüzümü elimin tersiyle sildikten sonra masada ki meyve suyunu aldım ve tek dikişte bitirmiştim. İki gün sonra boğazımdan geçen ilk şeydi sanırım.

Hızlı hızlı aldığım nefesler düzene girerken Semihin bakışları hala üzerimdeydi. Bir kaç dakika sonra konuştum. "Keşke hiç o kütüphaneye gitmeseydim. Keşke hiç şu lanet olası kitabı görmeseydim. Onu almasaydım"

Gözlerim açık olan kitabın üzerindeyken Semih konuştu. "Hangi kitap ?"

Kızarmış bakışlarımı ona çevirdiğimde yeşil kitaba uzandım ve Semih'in önüne doğru ittim. Kitabın masaya sürtünme sesi kulaklarımda yankılanırken yeşil kitabı işaret ederek konuştum.

"Bu işte "

Semih ilk önce masaya ardından suratıma baktı. Ardından garip bir bakışla beni süzdü.

"Hangi kitap efsun ? Masada sadece bilgisayar ve bir kaç parça kağıt var "

Bakışlarımı tekrar onun önünde ki yeşil kitaba indirdiğimde engelleyemediğim yaşlar süzüldü gözlerimden. Ona görmediği bir şeyi nasıl anlatabilirdim ki ?

Periyodik NeşriyatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin