Bölüm 18

46 7 1
                                    


Şimdi ben kime kızmalıydım ?

50 yıl onu bekleten kendime mi ?

3 günde 50 yıl yaşlanan Asım'a mı ?

Yeşil kitaba mı ?

Zamana mı ?

Kaderime mi ?

Elimi uzatıp eline dokunduğumda gözleri daha fazla açıldı. Hala hayal olduğumu düşünüyordu. "Ben geldim Asım"

Hala hiç bir şey demeden şaşkınca beni izledi. Gözlerini kapatıp açtığında ağzı da aralanmıştı. Ama daha sonradan kararsızlıkla kapandı.

Yatağına oturduğumda dikkatlice yaşlı gözleri beni izliyordu. Elim hala elindeyken ağlamaklı çıkan sesimi umursamadan konuştum. "Özür dilerim. Çok geç kaldım"

Boğazımdan bir hıçkırık daha kaçarken diğer elini uzatıp uzun saçlarıma dokundu. "Hiç değişmemişsin Efsun ..." dedi. Sonra yaşlı gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Bakışlarında ki mahcubiyete utançta ekleyerek başını yere eğdi ve konuştu. "Ama ben çok değiştim. Bedenim çok yaşlandı. " dedi ve yaşlılıkla kırışmış elini saçlarımdan çekip saklamak ister gibi yorganın altına koydu.

Cevap veremedim. Hüngür hüngür ağlamaktan başka hiç bir şey yapamadım. Ben ağladıkça onunda gözlerinden yaş döküldü.

Ben ağladım, o saçlarımı okşadı.

O ağladı , ben mavilerinden düşen yaşları sildim.

Özlemle bakan mavilerine çıkardım ıslak bakışlarımı. "Sana verdiğim sözü tutamadım "

Asım acıyla gülümsedi. "Tuttun , bak buradasın."

"Çok beklettim seni" dedim kendime kızarcasına.

Dudaklarında yine o gülümseme belirdi. Yüzü ne kadar değişse de gülüşü hala aynıydı. "Seni beklemekte güzeldi Efsun." dedi. Daha sonra saçlarımda ki elini yanağıma çıkardı.

"Eğer sonunda bana geleceksen seni bir 50 yıl daha beklerdim ama..." dedi ,yatakta ki hasta halini göstererek. Sonra omuzları sarsılarak ağlamaya başladı. Ve devam etti konuşmasına.

"Özür dilerim Efsun. Sana ihanet ettim. Başka bir kadınla evlendim"

Elinden daha sıkı tuttuğumda başımı iki yana sallayarak konuştum. " Özür dileme. Sana hiç darılmadım. Keşke beni unutsaydın. Hafızandan tamamen silinseydim..."

Cümlemi tamamlamama izin vermeden konuştu. "Öyle deme Efsun. Beni ayakta tutan senin hatıralarındı. Sen olmasan da hayalin hep benimleydi. Her düştüğümde bana elini uzatan yine sendin. Haberin olmasa da o kadar çok benimleydin ki seni unutmak gibi bir seçeneğim hiç olmadı . Olmasındı zaten."

Tuttuğu eline uzanıp ağlayarak öptüğümde ölmek istedim. Hayatımda ilk defa yaşamaktan nefret ettim.

Bir insan 50 yıl nasıl beklenir ki ?

Haberim olmadan birini 50 yıl bekletmiştim. Kendimi katil gibi hissediyordum. Bir insana umut verip bekletmeyi, cinayetle aynı kefeye sığdırdım o gün.

Her ne kadar bende, oğlu Yusuf'ta ısrar etmemize rağmen Asım yatağından kalkmış ve evin önünde ki yağmurun ıslattığı banka oturmuştu. Hemen yanına gittiğimde Yusuf babasına getirdiği battaniyeyi omuzlarına bıraktı. O içeri girince bende Asım'ın yanına oturdum.

Öylece beyaz gül fidanlarını izlerken 50 yıl önce ki gibi ikimizin de suratında yine bir gülümseme vardı. Öncekinden farklı olarak bu sefer acı içinde gülümsüyorduk. Onun yaşlı bedeninin zorlandığını görsem de ısrarla bu bankta oturmak istiyordu.

Onun sesi yankılandı bir kez daha kulağımda. "Nisan ,Mayıs gibi güllerin hepsi tomurcuklarından kurtuluyor ve bahçeyi beyaza boyuyor. Baharda evin metrelerce ötesinden bile beyaz güllerin kokusunu alabiliyorlar. Bazen çocuklar giriyor bahçeye bir kaç gül koparıyor. İşte o zaman çok kızıyorum. Sanki onların her gül koparmasında seni bir daha kaybediyormuşum gibi hissediyorum. O yüzden bahçenin etrafına büyük bir çit yaptırdım. Artık hiç bir çocuk girip güllerini koparamıyor. " dedi.

Üst dudağımı dişlerimin arasına alırken sessizce ağladım. Omzunda ki battaniyeye daha fazla sarılırken devam etti konuşmasına.

"Sen gittikten sonra uzun süre kendime kızdım. 'Ulan aptal Asım , kız sana kaç kere anlattı nasıl geldiğini. Ona inanıyorum demek yerine gerçekten inansaydın o zaman bu kadar hayal kırıklığına uğramazdın ' diye. Sonra kızgınlığım kırgınlığa dönüştü. 'Sevseydi gelirdi . Tam beş yıl olmuş ama dönmedi.' deyip durdum . O günden sonra daha çok çalışıyor daha az düşünüyordum. Zamanla kırgınlığım da büyük bir özleme dönüştü. Ne kızgınlığım ne de kırgınlığım kalmıştı. Sadece seni bir kere daha görmek için tanrıya her gün dua ettim..."

Bakışlarını bana çevirdiğinde gülümsedi. "Tanrı sesimi duydu sonunda." dedi. Başımı omzuna yasladım. Asım üzerinde ki battaniyenin ucunu kaldırıp benimde omzuma koyduğunda öylece gül fidanlarını izledim. Aynı 50 yıl önce olduğu gibi yine onun omuzlarında ,gül fidanlarını izleyerek gözlerimi yumdum.

Periyodik NeşriyatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin