Merhabalar ben geldim... Her ne kadar bölümü atmayı unutsam da skskks.
Siz yine de desteklerinizi ve fikirlerinizi esirgemeyin lütfen...
***
Yastığımın altında hissettiğim titreşim ile hızla gözlerimi araladım ve alarmı kapattım. Hafiften esneyerek gözlerimi kırpıştırdım. Koşu vaktiydi! Yavaşça yataktan doğruldum ve dalgın bir şekilde yüz üstü yatan ve yüzü bana dönük olan saçları dağılmış Binbaşına baktım. Kaşlarının uykusunda bile çatık olması gerçekten şaşırtıcı bir durumdu. Onu uyandırmamaya dikkat ederek lavaboya girdim. Sonuçta sabahın körüydü, olurda şimdi uyanırsa beni kesin haşlardı. İşlerimi hallettikten sonra lavabodan çıktım. Sırt üstü bir şekilde uzanmıştı ve yorgan üzerinden kayarak geniş göğsünü açıkta bırakmıştı. Yutkunarak ona yaklaştım. Ya uyanırsa? Ama annem üstü açık insanlara kötü kâbusların misafir olduğunu söylerdi hep. Kararsızca uyuyan adama baktım.
"Sabah sabah başını yakmaya gerek yok... Hem oda serin değil."
Bavuluma yönelerek hızla soyundum ve şortu üstüme geçirdim. Kavradığım ince siyah tişörtü üstüme geçireceğim sırada duyduğum tıslama ile yerimden sıçradım ve arkamı döndüm.
"Sakın... Birlikte düşeceğiz..."
Elimdeki tişörtü yutkunarak yatağıma bıraktım ve ona yaklaştım. Birlikte düşeceğiz? Zor olmalıydı. Kardeşi gözleri önünde ölmüştü ve o kara günün en büyük imzasını vücudunda, daha da ötesi zihninde taşıyordu. Her mesleğin elbet vardı zorluğu... Fakat kimse istemezdi sevdiğini, uğruna çabaladığı şey yolunda kaybetmeyi. Yutkunarak iyice açılan üstüne baktım. Bilemezdim fakat belki de şuan düştükleri anı görüyordu. Onu anlamaya çalışıyordum. Benimde canımdan çok değer verdiğim bir kardeşim vardı. Ben düşündüğümde bile bu hale geliyorsam o yaşadıklarıyla kim bilir nasıl acı çekiyordu. Sızlayan vicdanım ile mırıldandım.
"Sadece üstünü örteceğim..."
Ona yaklaşarak üstüne eğildim ve nazikçe yorganı kavradım. Kâbus görmesini istemezdim. Onu elbette anlayamazdım fakat onu bu kadar sert yapan belki de yaşadıklarıydı. Yutkunarak boynunu süsleyen yanık izine baktım. Hemen çenesinin altında bitiyordu ve gövdesine doğru devam ediyordu. Yorganı kaldırarak biraz çekeledim ve omuzlarına bıraktı-S*ktir! Bir anda sırtım sertçe yere çarptı ve üstüme bir ağırlık çöktü. Acıyla tıslayarak gözlerimi araladım ve kararmış kahvelerle göz göze geldim.
İşte şimdi tam manası ile s*ki tutmuştum...
"Asker... Canına mı susadın..."
Kafamın üstüne sabitlediği bileklerimi çekmek istesem de ters bir tepki vermesinden korkuyordum. Hızlı solukları yüzümü okşuyor, ince bir ter tabakası ile süslü olan yüzünün sıcaklığı yüzme vuruyordu.
"Üs-Üstünüz açılmıştı efendim."
Yutkunarak üstümdeki ağırlığını ve baskınlığını hiçe saymaya çalıştım fakat bu imkânsızdı. Rahatlatıcı kokusu, rahatsız edici ifadesine karşın etrafımı sarıyor göğsümün korkuyla havalanmasına sebep oluyordu. Altında sadece bir şort ile durmam ise işleri daha da garip kılıyordu.
"Bu durum seni ne ilgilendirir asker?"
"Özür dilerim efendim. Sadece kâbus görmenizi istemedim."
Tek kaşını kaldırarak üstüme biraz daha eğilince sertçe yutkundum. Jimin bu adamın kişisel alan problemi olduğunu söylememiş miydi? Bu lanet problem neredeydi?! Birbirine giren düşüncelerim ile konuşmaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Gökyüzü (Namjin)
FanfictionKim Seokjin... Yıllarca kendini saklayan ve özgürlük için içten içe yanıp tutuşan, insanlardan kaçmak için bir umut gökyüzüne sığınan. Kim Namjoon... Her zaman hislerine güvenen, fakat artık hayata dair umudu olmayan... Kardeşini test uçuşu sırasınd...