Merhabalar, ben geldim...
Bu kitabı yazmak beni çok yoruyor. Hevesim olmadığından değil fakat ortamı bilmediğim için yazamıyor gibi hissediyorum ve bölümü defalarca kez baştan yazıyorum. :(
Desteklerinizi ve fikirlerinizi esirgemeyin lütfen...
***
Koridorda gördüğüm tanıdıklarıma selam vererek yurdun çıkışına yöneldim. Saat çoktan on ikiyi geçmişti fakat hiç uykum yoktu. Vücuduma vuran serin hava ile ürperince dudaklarımı ıslatarak adımlarımı hızlandırdım. Yürümek her zaman uykumu getirmiştir. Biraz kendimi yorduktan sonra rahatlıkla uyumaya gidebilirdim. Tek gayem Binbaşının odaya erken gelmemesiydi. Gerçi gelse bile beni uyandırmaya hiç çekinmiyordu ama... Benim ki de umuttu işte.
"Benim suçum ne? Sadece emirleri yerine getiriyorum ve yine Binbaşından azar yiyeceğim."
Gökyüzündeki dolunaya bakarak konuşmaya devam ettim.
"Hangi tarafa gitsem tersleniyorum. Üniversite bile daha iyiydi."
Eğitim alanını geçerek uçakların bulunduğu alana doğru yürüdüm. Kısa süre içinde uçakları görüne heyecanla yutkunup adımlarımı hızlandırdım. Ah, tanrım... Nasıl da özlemiştim gökyüzünde olmayı... Önümde olan beş uçaktan sonuncusuna doğru yürüdüm. Eurofighter Typhoon... Elimi uçağa koyarak hayranlıkla okşadım.
"Saatte 2.390 km hıza ulaşabilen küçük canavar... Çok özledim seni sürmeyi."
Pilotluk benim gibiler için daha uygun görünse de ben bu küçük canavarlara âşıktım. O hızı, o heyecanı en derinlerimde hissetmek... Daha da önemlisi vatanım için bir kalkan olmak benim asıl âşık olduğum meslekti. Biraz ileriden gelen yüksek gürültü ile hızla o tarafa doğru döndüm ve kapısı hafif aralık büyük ambara baktım. Ses çıkaramamaya dikkat ederek seri adımlarla oraya yöneldim ve aralıktan içeriye süzüldüm. Alan çok büyüktü, içeride birçok uçak parçası ve makine bulunuyordu. Büyük kasaların ardına geçerek ilerlemeye devam ettim.
"Artık düşünmemem gerekiyor..."
Binbaşının sesi ile tüm vücudum gerildi ve hızla yanında durduğum büyük kasaların ardına çöktüm. Buradan çıkmam gerekiyordu. Adamın zaten bana karşı garezi vardı bir de burada yakalarsa sonum hiç iyi olmazdı. Başımı hafifçe kaldırarak bir bez ile ellerini silen Binbaşına baktım. Omzu ile kulağına dayadığı telefonu sıkıştırıyor bir yandan da siyaha bulanmış parmaklarını siliyordu.
"Baba... Eve gelmeyeceğim. Aynı şeyleri tekrara etmekten yoruldum."
Neden eve gitmiyordu ki?
"Bu hak etme meselesi değil! Oraya gelemem!"
Bağırması ile ayaklarım bir birine dolandı ve yere düştüm. Bileğime batan keskin şey ile dudağımı ısırarak ağzımdan kaçacak olan inlemeye son anda engel oldum.
"Bir dakika..."
Korkuyla soluğumu tutarak bekledim.
"Sadece biri var gibi geldi."
Sağlam elimi dudaklarıma kapatarak sertçe yutkundum. Yaptığım aptallıktı. Hem de en büyüğünden. Namjoon konuşarak ambarın içinde ilerleyince hızla ayaklandım ve kendimi dışarı attım. Ne diye dinlemiştim ki? Sızlayan vicdanım ile küfrederek hızla yurda yöneldim. Yaptığım saygısızlıktı. Fakat bilerek dinlememiştim ki. O konuşmuştu.
Ne yani konuşmasa mıydı? Ambarda biri olduğunu bile bile giren sendin.
İyice sıkışan göğsüm ile yerimde durakladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Gökyüzü (Namjin)
ФанфикKim Seokjin... Yıllarca kendini saklayan ve özgürlük için içten içe yanıp tutuşan, insanlardan kaçmak için bir umut gökyüzüne sığınan. Kim Namjoon... Her zaman hislerine güvenen, fakat artık hayata dair umudu olmayan... Kardeşini test uçuşu sırasınd...