Uçtum geldim!
Şimdiden net bir şekilde belli ediyorum karakterlerime her hangi bir hakaret veya ağır bir muamele istemiyorum.
Bu konuda hiçbir şekilde müsemma göstermem. Bu kitap benim için Namjin kurgusundan da öte, gerçek yaşanmışlıklara dayanan bir eser.Bazı cinsel kısımlar olacak '**' şeklinde belirteceğim. Okumak istemeyenler geçebilir.
Lütfen desteklerinizi ve fikirlerinizi esirgemeyin!
***
Kendimi nefes nefese yere bırakarak yutkundum. Spor yapmayı sevsem de lanet parkur beni bitirmişti. Eklemlerim bile sızım sızım sızlıyor, beni acıyla inlemem için zorluyordu.
"Hadi ama Teğmen, pes mi ediyorsun?"
"Sizi asla geçemeyeceğim efendim, egonuz yeterince tatmin olmadı mı?"
Kan ter içinde yerden kalkmadan elinde küçük bir havlu ile bana doğru gelen Binbaşına baktım. O da en az benim kadar terlemişti fakat aramızdaki tek fark onun hale böbreklerini hissedebiliyor olmasıydı. Yanıma doğru çöktü, baygın bir şekilde üstüme çöreklenen iri vücudunu süzdüm. Şimdi gözüme daha da bir büyük gelmişti.
"Bu egomu tatmin etmek için yaptığım bir şey değil. Parkurda en iyi performansı çıkarmak istediğini söyleyen sendin."
"Evet... Sırf bu yüzden size güvenerek izin almadım ve sizinle kaldım."
"O yüzden kalk. Bir daha-"
"Yemin ederim ki böbreklerimi hissetmiyorum. Ayrıca ciğerlerimin de yerinde olduğuna emin değilim."
Binbaşının gülüşüne eşlik ederek doğruldum ve bana uzattığı havlu ile terimi sildim. Hemen ardından uzattığı suyu bitirerek boş şişeyi kenara koydum. Hafta sonuydu ve çoğu asker merkeze inmişti. Çalışma sahasında sadece biz vardık. Hangi akla hizmet en iyi olmak istediğimi söylemiştim, bilmiyorum. Binbaşı bu konuda yardımcı olabileceğini söyleyince taktik falan verecek sanmıştım. Fakat yaptığı tek şey beni at gibi koşturmaktı. Kızaran avuç içlerime dokunarak mırıldandım.
"Gerçekten hiç halim yok... Yarın devam edelim..."
"Pes etmek sana yakışan bir hareket değil. Bu kadar hassas olduğunu-"
Homurdanarak omzuna vurduğumda güldü ve ayaklandı. Bana uzattığı eline bıkkınca bakarak mırıldandım.
"Seçme şansım yok değil mi?"
"Hayır."
Elini tutarak ayaklandım. Nasırlı avcu içinde kaybolan elime gülmek istesem de bunu yapmadım. Gerçi yapsam oldukça garip kaçardı. Yaptığımız onca seride ki gibi parkurun en başına geçtik. Şuan neşe duyabileceğim tek konu havanın kapalı ama ılık olmasıydı. Her ne kadar huysuzlansam da dört dakikayı görmüşlüğüm vardı. Binbaşı biraz daha zorlarsam ona yetişebileceğimi söylemiş ve vücudumun atikliğini övmüştü. Bu tabi ki kendimle gurur duymama neden olmuştu. Sırtımı pat patladı ve boynunda asılı duran kronometreyi kavradı. Sırf zorunlu eğitimde hissetmeyeyim diye benimle birlikte koca alanı koşuyor, atış yaptığım sırada bana teknikler veriyordu. Açık söylemek gerekirse bu durum daha hırslı ve mutlu olmama neden oluyordu. Bana alışmıştı, gerçekten. Artık üstümden ziyade arkadaşım gibi davranıyordu.
"Hazır mısın?"
"Hayır~"
"Hazırsın, hazır..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Gökyüzü (Namjin)
FanfictionKim Seokjin... Yıllarca kendini saklayan ve özgürlük için içten içe yanıp tutuşan, insanlardan kaçmak için bir umut gökyüzüne sığınan. Kim Namjoon... Her zaman hislerine güvenen, fakat artık hayata dair umudu olmayan... Kardeşini test uçuşu sırasınd...