Bazı anlar olur. Öldünüz sanıyorsunuz ama ölmüyorsunuz. Düştünüz sanıyorsunuz, düşmüyorsunuz. Bitti sanıyorsunuz ama bitmediğini anlıyorsunuz.
Tanrı izin vermeden bitmiyor.
Ben de bitti sanmıştım ama bitmedi. En acıklı masalın güzel sonuydu sanırım benimkisi.
"Sevgilim."
Melek sesi kulaklarımı doldurdu. Hala inanamıyordum. O gerçekten gelmiş miydi?
Benim için hayatta kalmıştı. Ben onun için hayatta kalmayı beceremezken o kanseri yenip geri gelmişti.
Gözlerimi açtığımda gülümseyerek karşıladı beni. Ne kadar da özlemiştim o güzel gülümsemesini.
Fazlasıyla değişmişti. Yüzü daha da keskinleşmiş, vücudu yapılı hale gelmişti. Saçları çıkmıştı. Uzun saçlarını sarıya boyamıştı. Neredeyse her şeyi değişmişti ama o sıcak gülümsemesi hiç değişmemişti. Bir de bana her şeyiymişim gibi bakması değişmemişti.
Uzandığım yerden hafifçe doğrularak kalktığımda yanıma oturup gözlerimin en içine baktı. Gözleri kısılırken kollarını belime sardı sıkıca. Kafasını boynuma gömüp kokumu içine çekti.
"S-seni çok özlemişim, güzelim. Nasıl dayanmışım ki se-sensizliğe."
Ağlıyordu. Gözyaşları boynumu ıslatırken gülümsedim. Belki de aylardır kurduğum en uzun cümleyi kurdum. "Göz yaşların boynumu ıslatıyor, sevgilim. Ağladığının farkındayım."
İç çekip bedenimden ayrıldığında elini yanağıma koyup okşadı. Hala hayal gibi geliyordu. Sanki birazdan toz olup uçacaktı.
Nefes alıyordum ama sanki nefessizdim. Boğuluyordum ama ölmüyordum. Garipti.
Kafamı eline yaslarken dudaklarımı avuç içine bastırdım. Güldü.
"Güzelim."
"Sen yokken delirdim ben. Kafayı yedim, sevgilim. Gerçekten döndün mü?"
Usulca kafa sallayıp gülümsemeye devam etti.
Odaya doktorun girmesiyle kafamı kaldırıp kadına baktım. Müdür yardımcısı da onunla birlikte girmişti içeriye. Bakışlarımı ona çevirdiğimde kafasını iki yana sallayıp mırıldandı. "Bu kadar aşık olanını ilk kez görüyorum. Kavuştun sonunda, Felix. Sonunda her şey düzelecek."
Heyecanla Hyunjin'e baktım. Kıyamazmış gibi yüzüme bakıyordu.
Artık gerçekten geri döndüğüne inanmıştım. Onu bir tek ben görmüyordum. Delirmemiştim. O gerçekten yanımdaydı.
Kendimi kasmadan göz yaşlarımın akmasına izin verdiğimde bayan Minseo şaşkın şaşkın yüzüme bakıyordu. Normaldi. Beni konuşurken bile görmemişti. Şu anda ağlamam ona garip gelmiş olmalıydı.
"Ağlama, sevgilim. Bak ben artık yanındayım. Geçti her şey. Yemin ederim ki her şey çok güzel olacak. Güven bana, güzelim."
Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Hyunjin ne yapacağımı kestiremediğinden kaşlarını çatarak yüzüme bakmıştı. Hafif bir tebessümle koşar adım revirden çıkıp hole doğru ilerledim. Merdivenlerin başında durduğumda en yüksek sesle bağırdım. "Ben artık yaşıyorum. BEN.ARTIK.YAŞIYORUM."
Göz yaşlarım gülüşüme tezat şekilde akmaya devam ederken Hyunjin'in belime sarılan elleriyle alınlarımızı birleştirdim. İkimiz de neredeyse tüm üniversitenin odak noktası olduğumuzu biliyorduk ama bu ikimizin de umrunda değildi.