Düzensiz⁹

692 55 120
                                    

"Tamamendüzyazı"

"Beşinci bölümün devamı olan sekizinci bölümün devamı"

Kimse tarafından umursanmayan Mert, sinsi sinsi gülümseyip gizlice almıştı eline telefonu. Düşüncelerini bilmiyorduk ya da belki de biliyorduk; ama Tanrı henüz bu kadar erken kaos olmasını istememişti sadece. Kim bilir? Yukarıdan gelen kahkahayı bir tek ben ve Hürkan mı duyuyorduk? Ve ben neden bu şapşalların hayatını anlatıyordum ki? Hehe! Belki de sadece, görünmez ama iç titreten o garip varlıktım. Ve şimdi de birbirine sırnaşan ikiliyi izleyip onları video kaydına alan kişiyi gözlemlemekti görevim. Kıkırdadım. Ve yavaşça yanına uçtuğum kişinin ensesine o yumuşak ve sıcak nefesimi üfledim. Aklında neler olduğunu henüz bilmiyordum ama; eğer kötü bir şey vardıysa da az biraz aklına dank ettirmeliydim. Gerçi ne Emre ne de ben böyle kötü bir şey yapmayacağını biliyor gibiydik.

Bu düşüncelerim ile birlikte kafamı eğdiğim yerden kaldırdım ve iki aşk kuşuna baktım.

°

Hürkan, sonunda yanlız kalmalarının o hoş hissiyatını yaşıyordu. Aynı zamanda da kendini, o her şeyin iyi gittiği, herkesin birbirini sevdiği ve en sonunda da hayatlarını mutlu bitirdiği o dizi/filmlerde gibi hissediyordu. Tabii, yönetmenin yani Tanrı'nın elbet bir planı vardı. Ve yönetmen daha fazla izleyici çekmek için tabii ki bir fenalık da yapacaktı.

Gülümseyerek ağzını açmış ve aklını uzun zamandır kurcalayan o tilkiyi, kuyruğu dişlerine sürte sürte dışarı çıkarmıştı. Emre'nin de aklında dolanacaktı belki ve bir süre sessiz kalacaklardı.

"Biz nasıl oldu da bu hâle geldik? Baksan, topu topu en fazla iki ya da üç haftadır bu kadar yakından tanıyoruz birbirimizi. -Daha kısık bir sesle içine doğru devam ettirdi konuşmasını- Tabii, o da yetmiyor ya bana."

Emre, gözlerinin önünde kulaklarına doğru yol alan ve oldukça alımlı olan o birkaç tilkiyi görür gibi olmuştu. Ya da... Sadece o kadar birbirlerine benziyorlardı ki, düşünce ve hatta hayal dünyaları bile aynıydı.
Konuşamadı, Emre. Duraksadı bir iki saniye ve burnunun hemen sol alt kısmını sağ elinin işaret parmağıyla kaşıyarak karşılık verdi, Hürkan'ın bakışlarına. Eritir gibi her bir zerresini ama aynı zamanda da erittiği her zerre için ağlar gibi bakıyordu, Hürkan. Ne demişti daha önce? Nasıl oldu da bu hâle geldik cidden? İlk görüşte içinin kıpır kıpır olduğu bu kişiyle nasıl bu hâle geldi ki? Ne yaptı da çekti kendine, ne yaptı da bağladı gülüşlerini?
Ellerini Hürkan'ın ellerinin üstüne kapatarak gülümsemiş ve bu sefer o, ağzından büyük taç yaprakları olan güzel çiçekler çıkarmıştı. Daha ağzını açışından belli oluyordu, kalbindeki çiçek bahçesini ortaya dökeceği.

"Hürkan'ım... Yüreğimin cennetten çiçek bahçesi olmasını sağlayanım... Ciğerim... Neden sorgulamayı seçiyoruz ki? Neden bırakmıyoruz akışına? Belki de küçük, ince ayrıntılara bakmaktan ve yakınlığımızın bu kadar hızlı oluşunu sorgulamaktansa, birbirimizi daha iyi tanımaya çalışmalı ve sana yetmediği gibi bana da yetmediğini anladığım hakkımızdaki bilgileri güçlendirmeye ve beslemeye uğraşmalıyızdır. Bilemiyorum, bana nedense her şey sana da olduğu gibi yeni gelse bile bu beni rahatsız etmiyor. Kendimden eminim. Sen de kendinden eminsen, ne gibi bir sorunumuz veyahut sıkıntımız olabilir?"

Keko musun, ya? / mengolaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin