Şiddetli yağış adanın doğal taşlarla bezenmiş tüm yapılarının üzerine susamış bir kursağa inen su gibi boşaldı. Fakat ada susuz değildi, aksine ada boğulmaya başlamıştı... Utnapiştim'e inanan bazı insanlar kendi gemilerine bindi ve adadan semalara doğru açıldı... Kimi yükseldi, kimi suyun altına indi... Utnapiştim ise zamanla yüzmeyi seçmişti... Üstelik tüm hayvanlardan bir parça yanındaydı. İnsanların kaderi ise elindeydi. İnsanın yaratılışı ve o kadim tek hücre parçacığının sırrı beyninin laboratuvarında saklıydı... Utnapiştim'in yanında canlı kanlı ailesi, kristallerde ise cansız, canlılar vardı...
Tufan tek başına misafirliğe gelmemişti, yanında zelzeleler sanki meyhanede tabak kıran sirtaki dansçısı gibi doğal taşlarla bezenmiş, kristal yapıları olan konut ve toplumsal binaları tek tek kırdı... Adanın çöküşü başlamıştı... İnsanlar kaçıyor ve bağırıyordu. Bağıranlar Utnapiştim'e seslendi... "Haklıymışsın, gündüz rüya gören." Utnapiştim gündüz rüya gördü... Gördükleri ise ona rüyaların, evren tarafından görüldüğünü öğretti. Rüyayı evren görüyordu... Ada sular altına doğru inmeye başladı... Önce adanın üçüncü çemberi sular altına indi... Sivil halk ve konutları suyun dibine batarken kamusal merkez olan üçüncü çembere giden kanallardaki su da fazla kaynamış çorbanın tencereden taşması gibi taşıyordu. Su, yolunu biliyordu. Akıllı ve hafıza sahibiydi. Âlim Utnapiştim de bunu biliyordu. Suyun hafızası vardı... Su her şeyi hafızasında tutardı. İnsanlık ölse de sular çekildikten sonra yeniden doğardı... Hafızası olan su, ikinci çembere girdiğinde kutsallar kutsalına doğru yaklaşıyordu. Kamusal binalar sanki hiçbir anlamı olmayan akşamdan kalma sarhoş gibi devriliyordu. Mabet içinde her zamankinden çok daha farklı olmak üzere enerjiyi boşaltmıştı. Sanki yaratılış ve kâinat adadan elini çekmiş ve artık yok oluş zamanı gelmiş diye mabet yerini taşa ve toprağa bırakmıştı. İçindeki enerji ve titreşim yoktu. Sadece suyun altına inmeyi kafaya koymuş kristalden modern bir Dor düzenekli yapı vardı. Bu yapı da kafayı suyun altına inmeyi koymuştu. Zaten tüm kutsallık titreşimler halinde evrende geziniyor ve insanların içinde titreşiyordu. Böyle kadim bir mabedin ihtiyacı yoktu. İnsan, içinden dinleyerek kâinatın kadim sesine ve aklına ulaşıyordu... İşte tufan da tam bu yüzden geldi... Bu mabedin sonuydu... Mabet yüzünden kendini kâinata eş koşmuş insanlara değişme şansı verilmişti, fakat onlar değişmek yerine kendini yüksek gördü... Ego denilen bir şeyin sesine kapılıp kâinatın sesini içinde hissedemedi... Su, buzul mavi bir Sibirya kurdunun gözlerinden yansıyan kartopuyla karışmış renkte mabedin içine içine işledi... Önce kutsal oda, sonra tüm mabet suyun altına indi... Karanlığın insanları her şeye sahip olsalar da suyun ve depremin gazabından kaçamadı... Onlar egolarında boğulurken, Utnapiştim gemisiyle suyun ve zamanın üzerinde yüzmeye başladı... Geriye kalan insanlar da kendilerine yaşayacak yeni yer küreler seçmişti... Eski Mezopotamya'dan tutun da Yeni Dünya'ya kadar her yer sular altındaydı... Tek bir gemi su üzerinde yer aldı, içinde Utnapiştim ve ailesi vardı...
Gemi suyun üzerinde geçici varlığını yansıtırken tufan sonrası aileler farklı yaşamlara başladı. Kadim bilgi Âlim Utnapiştim ve gemisinde olsa da bir kısım ada halkı onu başka yerlere taşıdı. Dünya ise çok ufaktı, ötesine uzanmak onlar için kolaydı. Utnapiştim omuzlarında kâinatın verdiği görevi yerine getirmenin haklı gurunu taşırken ailesi gemi içinde yaşamaya çalışıyordu. Aylar bugünün zamanına göre biraz farklı geçse de o da zamandı ve bir şekilde akıyordu. Utnapiştim geminin güvertesine çıktı, "Tek ve bir olan, bana yardım et, eğer su çekilmez, gök kendini tutmazsa gemi bizim mezarımız olacak." Âlim Utnapiştim duasını yaptı... Kavminin aksine o kâinatın ulu bir yaratıcıya bağlı olarak yaratıldığına hep inanmıştı, rüyalarından ve tufandan da önce aklı varoluştaydı. Üstelik var eden sanki onun da içindeydi... Âlim Utnapiştim güvertede duasını ettikten sonra yoğun şekilde devam eden yağmurdan kaçmak için koca geminin orta kısmında bulunan merdivenlerinden içeri indi...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paralel Gerçekler
Ficción GeneralGerçek görecelidir ve bu birbiriyle bağlıdır. Paralel Gerçek'ler deki tüm hikayeler aslında var olan ve aynı zamanda var olmayan masallardır. Bir yerde var olurken başka bir yerde yok olmak işte burada anlatılıyor. Bizim evrenimiz ve bizim dünyamızı...