BÖLÜM 1 : ORMANDAKİ GİZEM

94 84 106
                                    

   "Gecenin güzelliği yıldızlarsa madem, insan sesi ne için dönüşemiyor yalnızlığa"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

   "Gecenin güzelliği yıldızlarsa madem, insan sesi ne için dönüşemiyor yalnızlığa"

BÖLÜM 1

Rüzgarın çıkarttığı esinti saç diplerimi sertleştiriyordu. Havanın verdiği mayhoşlukla başımı önüme eğip bir süre durdum. Rüzgarın soğuk esmesi, bedenimi titretirken gördüğüm manzaranın keşifine çıkmıştım bile. Rüzgarın ulaştıkları yere kaydı gözlerim, ulaştıkları yerleri serinletirken sıcak esmesi, yemyeşil ormanın altını kaplayan kahverengi topraklar, ağacın altındaki çimenlerin üstünde biten o güzel kokulu çiçekler... Doğa bunun adı ve ben tamda keşfedilmeyen güzelliklerin ortasına düşmüş, masalın tam da ortasında gibi hissediyorum kendimi. Ama bir yandan da ürkütücü esinti, bedenimi kaplarcasına titriyorum.

  Beyaz spor ayakkabılarımı elime alıp toprağa bastığımda, tüm olumsuz etkenleri toprağa aktarmayı başarmanın hazzını yaşıyorum. Havanın kararmasına ramak kala görünen gün batımını karşıma almam, bütün bedenimi o çoşkuyu tatmasını istememle son buldu. Kendimi şarj etmek üzere, bastığım toprağın eşsizliğine kapılıp keyfini çıkarıyorum tam da şuan.

"Alya, burası çok korkutucu değil mi ya? Eminmiyiz buraya gelmek istediğimizden." Başını çınar ağaçlarının arasımdan gelen o seslere doğru yöneltti. Hafif gözlerini kısarak baktı ve birşeyler kokluyor gibi burnunu çekerek yüzünü buruşturdu. Buket iki eliyle kolumu sıkıca kavrarken, kötü enerjisini bana da aktarmayı başardı.

" Evet birazdan ağaçlar felan canlanacak" ben birşey demeye kalmadan başıma ağrılar girercesine çıkan akın'ın incelttiği sesiyle, bir anda telefonumu yere düşürmeme neden oldu.

"ya akın!" buket sinirle akına bağırdı. O sırada yere düşen telefonumu alıp buketin koluna girdim. Ne yalan söyleyeyim ben de biraz korktum buradan.

"kötü kokuyor," dedi tıslar gibi...

"Ne?" diyerek telaşla başını salladı akın.

"Havada kötü kokular var! Koklayın." tıslayarak yüzünü buruşturmaya devam etti. Evet tıslar gibi konuşuyordu. Sesi çoşkulu ve korkuluydu. Onun bu hallerine tanık olurken akınla birbirimize bakıp buketi şöyle bir baştan aşağı süzdük. Sanki birşeyler olacağının habercisiydi söylediği sözler.

"kağan hadi abi indirelim şu eşyaları daha çadır kuracağız." Barış eline aldığı kamp çadırlarını yere koydu. Onun otoriter sesi kabul görünce hepimiz susup söylediklerini yerine getirmek üzere durduğumuz yerden haraketlendik.

" Hadi birazcık yürüyelim barışla kağan buraları halleder" akın, arkasına dönüp bağıra bağıra konuşarak laf sokuşturmuştu aklınca. Kağan ve barış sessizliğini kırıp dudaklarını aralayınca, akın'ın yüzündeki korku ifadesi biraz önce söylediği sözüne bir kılıf uydurmaya çalışıyor gibiydi.

"çadırları sen kuracaksın. Buraya gelmeden önce arabada hava atıyordun abartarak  çok güzel çadır kuruyorum diye! Biz daha bir halt ettiğini göremedik." kağan yansıyan ışıktan eliyle yüzünü korurken, akına gözlerini dikmiş, gerginliği yüzüne vurmuş bir halde ona bakıyordu.

GÜN IŞIĞI ESİRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin