Bölüm 12

169 26 11
                                    

Chen Man, Jiang Xichu'yu yüzyıllardır açık olan o restorana götürmüştü. İlk açıldığı zamandan beri yemeklerinin güzel olduğu görülebiliyordu.

Chen Man bilhassa bu aile restoranlarında yediği yemekten haz alırdı, lakin bugünün yemeği her nasılsa tatsızdı.

Bunun elbette bir sebebi vardı, o da tek düşündüğünün Jiang Xichu oluşuydu.

İkisi üç tür yemek sipariş etti fakat sonuncusunu bitiremedi. Arta kalanları eve götürmek üzere paket yaptırdılar. Jiang Xichu ileriye doğru bir adım attı. Yazın başlangıcındaki bu gece, ne soğuk ne de sıcaktı; ılık ve nazik bir meltem bu iki insana doğru esiyordu. Her ne kadar Jiang Xichu bundan bihaber olsa da, adımları çevikti. Dudaklarını hafifçe araladı ve otoparka doğru yürümeye başladı.

Arkasından gelen Chen Man'ın bakışları ise, Jiang Xichu'nun sırtına odaklanmıştı.

Benden gerçekten de hoşlanıyor mu?

İmkânı yok, benden hoşlanmıyor. Bunu uzun zamandır biliyorum.

Ama belki de bir hata yapmışımdır. Belki o da beni seviyordur!

Hayır, hayır, hayır, eğer beni seviyorsa bunun uzun bir geçmişi var demektir. Bunca zaman nasıl beklesin ki?

Peki neden bu zamanı buldu? Belki de Jiang Xichu'nun başına bir taş düşmüştür!

Chen Man'ın kalbinde sanki insanlar ve tanrılar bir savaşa tutuşmuş gibiydi. Jiang Xichu arabaya vardığında arkasına dönüp Chen Man'a baktı ve başıyla arabayı açmasını işaret etti. Chen Man da duraksadı ve ondan bir metre uzakta dikildi.

Jiang Xichu, neden hala gelmediğini merak ederek kaşlarını hafifçe kaldırdı.

Chen Man sağa sola bir göz attı. Otopark nispeten ıssızdı, çünkü bitişiğinde bir ofis binası vardı, bu yüzden de iş saatinden sonra doğal olarak etrafta araba veya insan kalmıyordu. Chen Man derin bir nefes aldı ve yavaşça Jiang Xichu'ya doğru yürüdü.

Jiang Xichu onu izlerken içinde bir gerginlik baş göstermişti, birden kaşlarını çattı, "Sen neden..."

Chen Man temkinli tavrını bir kenara bıraktı, eğer bu gece buna bir cevap bulamazsa yatağına içi rahat dönemez ve bir daha asla huzurlu bir uyku çekemezdi!

Jiang Xichu'nun gözlerine baktı, yüzüne oluşan duygusal değişimlerin bir tanesini bile kaçırmadı, "Jiang Xichu, sana daha önce hiç soramadığım bir şey var."

Jiang Xichu donakalmıştı, "Ne sorusu?"

"Sevdiğin kişi... o kişinin adı ne?"

Bir ölüm sessizliği oldu, Chen Man göğsünden fırlayacakmış gibi hızla çarpan kalbinin dışında bir ses duyamıyordu. Bu sessizlik uzadıkça Chen Man'ın gerginliği de artıyordu. İçindeki huzursuzluk tansiyon çıkaracak raddeye geldiğinde, olumsuz düşünceler zihnini işgal etmeye ve kendini kötü hissetmeye başladı. Chen Man çabucak başını çevirerek yüzünü kaçırdı ve güldü, "Haha, öylesine sordum. Eğer yanıtlamak istemezsen sorun değil. Aslında cevabı o kadar da merak etmiyorum..."

"Chen Man."

Chen Man bir anlığına tepki vermedi, ardından afallamış bir şekilde yanıtladı, "Ah, efendim?"

Jiang Xichu çenesini kaldırdı, sesi baharda akan bir dere kadar berraktı. Bu da Chen Man'ın yüreğindeki olumsuz düşünceleri anında silip atmıştı, "Sana seslenmedim, soruna cevap verdim."

Sevdiğin kişinin adı ne?

Chen Man.

Chen Man az öncekinden daha da durgun görünüyordu. Ağzını açsa da herhangi bir ses çıkaramadı. Yaklaşık on saniyelik geçen zamanın ardından, kendi cansız ve kısık sesini duydu, "Sen... sen şaka yapmıyorsun, değil mi?"

Who Moved My Ashes? (Türkçe) [GL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin