Bölüm 13

167 25 11
                                    

"Senden hoşlanmıyor olsaydım bile, kalbimdeki yerin herhangi biri tarafından doldurulamazdı. Ayrıca, zaten senden hoşlanıyorum."

Chen Man, Jiang Xichu'nun dediklerini duyduğunda afallayıp kaldı. Geçen uzunca sürenin ardından sonunda tepki verebilmiş ve yüzü kıpkırmızı olmuştu. Başını çevirerek dudaklarını büzdü. Bir müddet sonra da başını tekrar Jiang Xichu'ya doğru çevirdi.

Birkaç sözcük mırıldandı ama Jiang Xichu söylediklerini net bir şekilde duyamamıştı. Chen Man'ı parmağıyla dürttü ve kulağını ona yaklaştırdı, "Ne dedin? Tam duyamadım, daha yüksek sesle söyle."

"Dedim ki," dedi Chen Man ve derin bir nefes aldı, sonunda sesini yükseltecek cesareti toplayabilmişti, "Seni öpmek istiyorum...."

Bu cümle toplamda üç kelimelikti, her biri bir öncekinden daha kısık sesle söylenmişti. Jiang Xichu şaşkınlıkla yukarı, Chen Man'a doğru baktı, onun böyle bir genç kız gibi nazlı ve çekingen bir yanının olduğunu hiç bilmiyordu. Hep Chen Man'ın tembel biri olduğunu düşünüyordu. Her gün işten sonra sadece kanepede oturuyor, elinde büyük boy hazır yiyecekler yiyerek eski televizyon dizilerini izliyordu.

Jiang Xichu, Chen Man'ın bu nadir görülecek halleri ona gizliden gizliye keyif vermişti. Sanki Chen Man'a hükmediyormuş gibiydi. Onun her bir sözü Chen Man için mutluluğun anahtarıydı.

Jiang Xichu gülümsemeden edemedi ve cömert bir tavırla, "Pekala," dedi.

Chen Man'ın gözleri ardına dek açıldı ve hemen kendisini ona doğru yaklaştırdı. Jiang Xichu o anda pişmanlığa kapıldı.

Bunun sebebinin, Chen Man'ın kelimelerle arasının iyi olmayıp da iş uygulamaya geldiğinde oldukça usta oluşuydu. Şu anda utanıyor olması ya da beceriksizce davranıyor olması mühim değildi; iş uygulamaya geldiğinde Jiang Xichu, kendisinin ilk hareketi yapmada Chen Man'a karşı hiç şansının olmadığını fark etmişti.

Jiang Xichu, Chen Man'ın ısrarı altında itaatkâr bir tavırla dudaklarını araladı. Birbirinde gezinen dudakların ve dişlerin verdiği his tarifsizdi. Jiang Xichu sanki bedenindeki tüm kanın hücrelerine hücum ettiğini hissediyordu. Gözlerini kapattı ve çok geçmeden öncülüğün kimde olduğunu düşünmeyi bıraktı.

Şu anda hiçbir şeyin önemi yoktu, bu yüzden akışına bıraktı.

Öpüşme biter bitmez, birbirlerinin kulağına bir sürü şey fısıldadılar. Saatin geç olduğunu görünce Jiang Xichu odadaki ana lambayı söndürdü, artık yatağa gitmeye hazırdı. Chen Man da onun yanına uzandı. Oradan oraya dönüp duruyor, bir nevi uyumayı reddediyordu. Uyumanın eşiğinde olan Jiang Xichu ise bu duruma kayıtsız kaldı, etrafında iblisler dönse umursamazdı. Tek yapmak istediği bir an evvel uyumaktı.

Fakat bir müddet dönüp durduktan sonra, Chen Man yine ona sokuldu ve dikkatle sordu, "Xichu, uyudun mu?"

Jiang Xichu bu durumdan oldukça mutsuz olan gözlerini araladı ve sessizlik içinde Chen Man'a baktı.

Chen Man onun bakışlarını görünce hafiften gerildi ve güzel bir gülüş ortaya koydu, "Uyuma, uyuma, benim... Sana soracak bir şeyim var. Eğer cevap vermezsen bu gece gözüme uyku girmez."

Jiang Xichu sinirlenmeye başlayan iç sesini baskıladı, sabırsızca saçlarını topladı, ardından gözlerini kapadı, "Söyle."

Chen Man belli etmese de kalbi küt küt atıyordu. Yeterince uyuyamamış olan Jiang Xichu, gözleri de kapalı olduğundan hayalet diyarından gelen bir kadına benziyordu. Eğer şimdi gözlerini açacak olsa, karşısındaki kişiyi ölümüne korkutabilirdi.

Chen Man ses tonunu yumuşattı, yeraltı diyarından gelmiş olan bu kadını gücendirmek ve suratına bir yastık yemek istemediği için yanlış bir şey söylemekten endişeleniyordu.

Who Moved My Ashes? (Türkçe) [GL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin