Medya: Yüzyüzeyken Konuşuruz-Esen.
5.Bölüm.
"Dalga geçen sözlerinle ama korkak gözlerinle bir bilsen, nasıl delip geçtin."
...
Eve geldiğimizde saat iki falan olmuştu. Aldığım elbiseyi dolabıma asarken yol boyunca kendimle hasbihal etmiş duygusuz olmam gerektiğini kendime tekrarlamıştım ve sanırım o küçük duygusal Nevayı yine gizli bir odaya kapatmıştım. Zaten hep yaptığım bir şeydi bu.
Duygularımı hapsetmek.
Yok saymak.
Ve yine ustaca aynısı yaptım. Gereksiz hayal kurmaya hiç gerek yoktu. Zaten ben bu zamana kadar kimsenin sevgisini arzu etmedim. Beni sevsinler diye de çabalamadım asla. Yine yapmayacağım ve sadece amaçlarım için bu yolda devam edeceğim. Gerisi ise umurumda bile değildi.
Vakit su misali geçip giderken saatin altıya yaklaştığını gördüm. Bununla aklıma dün dediği şey geldi. Saat altıda aşağıda bekleyecekti beni. Normalde gitmek istemiyordum ama gitmezsem eğer inat eder geceye kadar beklerdi beni hem gideceğime dair dün söz verdiğim için mecburen hazırlandım ve çöpü atma bahanesiyle dışarı çıktım.
Aşağı indiğimde onu arka tarafta arabanın içinde beklerken buldum. Gelmez zannetmiştim, unutur diye ama unutmamıştı.
Arabanın yanına yaklaştığımda arabadan inip yanıma geldi. Yanıma her geldiğinde kendimi daha kısa hissetmem normal miydi bilmiyorum ama şuan konumuz bu değildi.
"Üşümüyor musun? Arabaya geçelim. Çok soğuk. Hasta olacaksın."
"Sözleniyor olabiliriz yarın ama böyle görüşmemiz doğru mu sence? Ne diyecektin bana söyle de yukarı çıkayım annem şüphelenir şimdi."
"İnat edeceksin değil mi? Zorla falan mı arabaya bindireyim seni? Yoksa kendin mi gelirsin? Hasta olacaksın diyorum üstelik bende olacağım, inat etme de gel benimle sana bir şey vereceğim."
İtiraz etmeme izin dahi vermeden kolumdan tutup beni arabanın içine oturttururken kendi de şoför koltuğuna geçti ve ardından klimayı açıp kaşları çatık olan bana baktı.
"Bakma öyle sinirli sinirli bana. Fena mı oldu işte. Sıcak sıcak oturuyoruz burada. Sana kalsaydık az daha dışarıda üşüyecektik. "
"Boşver de bunları, beni niye çağırdın? Annem bekliyor. Şüphe etmesin şimdi."
Dediğim şeyle gülümsedi. Zaten her şeye gülümsüyordu ya bu adam. Ya çok neşeliydi ya da çok acısı vardı. Bilemiyordum.
"Hani geçen gün telefonun kırılmıştı ya benim yüzümd-"
"Yeni telefon aldıysan bana eğer bunu kabul edemem. Lütfen geri götür. Boş yere masraf yapma."
Dışarı çıkmak için hamle yaptığımda kapının kilitli olduğunu da yeni fark etmiştim. Bu adam ne yapacağımı çok iyi biliyordu gerçekten.
"Bunun olacağını bildiğimden iyi ki anlaşmaya şu maddeyi eklemişim yani anlaşmamız gereği bu maddelere uymak zorunda olduğun için hediyelerimi de mecbur kabul etmek zorundasın."
"Ne?"
Anlaşma kağıdını önüme uzatırken merak ettiğimden dolayı hızla aldım ve ben fark etmeden içine ne eklediğine baktım.
Madde 3: Alınan hediyeler geri çevirilmeyecek ve kabul edilecek.
"Sen gerçekten çok tuhaf bir adamsın. Bir insan neden böyle bir madde koyar ki? Para harcamaya meraklı falan mısın acaba?"
Kağıdı geri verirken o da elindeki telefonu ve yanındaki mor renkte olup özenle paketlenmiş kutuyu da beraberinde verince şaşırdım.
"Bu ne şimdi? İstemediğini bilmesem oyuna kendini kaptırdığını falan düşüneceğim. Öyle değil değil mi?"
Onun ne diyeceğini beklerken bu esnada da paketi açtım ve içinde ne olduğuna baktım. İçinden lila renklerdeki güzel bir kolye set çıkmıştı. Tam da elbisemin rengindeydi. Gerçekten çok hoştu ama pahalı olduğu da belliydi. Bu kadar harcama yapması bana doğru gelmemişti.
"Oyunun farkındayım ama sana aşıkmışım gibi davranmayıp hediyeler almasam inanırlar mı sence? Zaten her şey çok hızlı gerçekleşiyor. Annemleri ve aileni ikna edebilmek için ufak tefek hediyelere takılma. Numaramı telefona kaydet olur mu? Haberleşiriz."
Dedikleri mantıklı gelmişti ve kendi dediğime de gelmiştim. Biliyordum zaten rol yaptığını çünkü insanları çabuk çözer, niyetlerini hemen anlardım. Yine öyle olmuştu.
"Tamam, bende öyle tahmin ediyordum zaten. Bunları da mecbur kabul etmek zorundayım ve başka bir hediyen yoksa eğer ben şimdi gidiyorum o zaman. Görüşürüz."
"Görüşürüz."
Tam kapıdan çıkacaktım ki o İlk defa adımı seslenince mecburen duraksayıp baktım yüzüne.
"Neva..."
Dedi. Gözleri gözlerime değdi.
Yüzüne ne diyeceğini merak ederek bakıp beklerken o ise dediği şeyle birlikte sinirimi epey bozmuştu.
"Bir daha mor renkte bir şey giyme."
Dediği şeyden sonra ben neden şimdi bunu söylüyor bilemesem de yine de sinirlenmemeye çalıştım. Belki de bana iltifat falan edecekti beyfendi ama o ise düşüncelerimin aksine alay eder gibi gülümseyip devam etti.
"Sana hiç yakışmıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilhun
RomanceEvliliğe mecbur kalmış iki kişi Biri ısrardan, biri mecburiyetten Olacağı var mı bilinmeyen bir aşk Dilhun, biri aşık biri yangın yeri Kül taneleri gibi olana dek eritecek bedeni Aşk mı ceza mı bilinmez ama aşk varsa ceza zaten vardır. Ezası cezası...