Medya: Pera-Sensiz Ben.
6.Bölüm.
"Ne gün güneşe doymayı bilir, ne de ben sana bakmayı. Uyutsun gece beni, sevmesem de sensiz hayaller kurmayı."
...
İşte en nihayetinde hayatımın toptan değişeceği o gün gelmişti. İsteme günü...O kadar çok tuhafıma gidiyordu ki bu durum. Hâlâ gerçek oluşu bile yalanmış sanki uyanamadığım bir rüyanın içindeymişim gibi hissettiriyordu.
Her ne kadar bu bir oyundan ibaret de olsa kalbime söz geçiremiyor, heyecanla çarpmasını engelleyemiyordum. Ellerim heyecandan buz gibi olmuş, ayna karşısında elbisemle otururken tüm yaşananları sorguluyordum. Her ne kadar sorgulasam da bir karar vermiştim ve o kararı irdeleyecek üstüne düşünecek vakti de kaybetmiştim. O yüzden düşünmeyi bırakıp hazırlanmaya devam ettim.
Mor elbiseye uygun sade bir makyaj yaptıktan sonra şalımı bağladım ve ayaklandım.
Elbiseye her baktığımda onun geçen bana dedikleri geliyor ve beni sinirlendiriyordu.
Bir daha mor renkte bir şey giyme.
Sana hiç yakışmıyor.
Hadi oradan!
Bir kere mor benim rengimdir. Bu rengin her tonu beyaz yüzüme çok iyi gider. Annem hep bu renklerde giydirir beni çünkü bana çok yakışır. İyi bilir bunu.
Yüzündeki alay eder ifade gözümün önünden silinmezken boşver dedim kendime. Şimdi onu düşünmenin sırası değildi.
Her şeyim hazır olunca dışarı çıktım. Daha gelmemişlerdi ama gelmeleri an meselesiydi. Saate baktım hemen. 7'ye geliyordu. Şimdi gelirlerdi.
"Çok güzel olmuşsun kızım. Bu renk ne de yakışmış sana."
Babam beni hayranlıkla süzerken gözlerinin dolduğunu fark ettim. Onun gözleri dolunca benimkiler de dolmuştu. Hızla yanına geldim ve sıkıca sarıldım.
"Teşekkür ederim baba. Beğenmene sevindim."
Babam kafamı okşadı ve o esnada kapı zili çaldı. Bununla duygusal dakikalarımız da sona ermişti.
Annem kapıya yönelirken bende kendimi toparladım ve yapmacık gülümsememi yüzüme kondurdum. Onun kadar oyunculukta master yapmadık ama biz de az değiliz hani.
"Hoşgeldiniz, hoşgeldiniz. Aa bu pıtırcıklar da kim? Ne tatlılar."
İçeri ikiz iki oğlan çocuğu itişerek girerken sarı saçlarının perçemleri gözlerine dökülüyordu.
"Benim oğlanlar Hüma abla. Biraz yaramazlar ama dayılarını bu mutlu gününde yanlız bırakmak istemediler. Çok seviyorlar."
Herkes içeri geçerken hepsiyle teker teker sarıldık ve en son o içeri geldi. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı ve saçlarını her iki yana serbest bırakmıştı. Şu haliyle gerçekten çok yakışıklı görünüyordu yalan yoktu.
"Oğlum hoş geldin gel geç içeri."
Burak anneme gülümsedi ve içeri geçti. Gözleri gözlerime değdiğinde bir panikledim. Sanki o da panikledi ya da yine rol yapıyor bilmiyorum ama bana uzun süre baktı ve sonra annem gittikten sonra yanıma yaklaştı. Tam kulağımın dibindeydi ve bu rahatsız ediciydi.
"Söylemiştim sana mor renkte bir şey giyme. Yakışmıyor."
Dediği şeyle gözlerimi devirirken o ise yine alay ederek güldü ve içeri geçti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilhun
RomansaEvliliğe mecbur kalmış iki kişi Biri ısrardan, biri mecburiyetten Olacağı var mı bilinmeyen bir aşk Dilhun, biri aşık biri yangın yeri Kül taneleri gibi olana dek eritecek bedeni Aşk mı ceza mı bilinmez ama aşk varsa ceza zaten vardır. Ezası cezası...