4.Bölüm : Tuhaflık

44 3 0
                                    

Eve nasıl geldiğimi pek hatırlamıyordum. Tek bildiğim bir an önce odama kapanıp bir daha asla dışarı çıkmamaktı. Neden böyle hissettiğimi de bilmiyordum aslında. Sadece derin bir depresyon halindeydim. Kendimi acilen soğuk suyun altına attım. Soğuk su saçlarıma ve sonra tüm bedenime yayıldı. Aklıma suyu biriktirip kendimi boğmak geldiyse de bu saçma fikri kovaladım.

Hiç bir şey düşünecek halim yok gibiydi. İçimde tarifsiz bir his vardı. Suyun altında fazla kaldığımı ve beynimin donmak üzere olduğunu anladığımda suyu kapatıp havluyu belime doladım. Bir diğer havluyla saçlarımı kurutuyordum. Odaya girdiğimde annemin yatağıma oturmuş, yeni kitabımı karıştırırken bulmuştum.

Kapıya yaslanıp kızgınlığımı kontrol etmeye uğraştım. Kitabımı karıştırmayla o kadar meşguldü ki beni fark etmemişti bile. Sayfaları hızla ve dikkatle inceliyordu.

  -'Anne' 

Annemin bakışları hızla bana çevrildi ve bir türlü sabitlenmedi. Ayağa kalkıp kitabı kapattı. Yatağımı düzeltir gibi yaptı. Yatağım toplanık olmasaydı eğer, bu yaptığına inanabilirdim. Fakat şimdi bende sadece şüphe uyandırıyordu.

  -'Eeffendim..oğllum?' Kekeliyor ve yüzünde ter damlaları beliriyordu. Tüm yüz hatları gerilmiş,mavi gözleri fırlarcasına bana bakıyordu.

-'Ne yapıyorsun anne?' Son derece sakin olabilmeyi hedefliyordum.

-' Yeni kitap almışsın.' Dedi yarım yamalak yalandan bir gülümsemeyle.

-'Ne zamandan beri kitaplarımla ilgileniyorsun? ' Şüpheyle dolmuş,sinirden çenem gerilmişti.

-'Bi kahve ister ?'  

İnanamayarak yüzüne baktım. Sanki bir şeyler saklıyordu. İyi de, bunların benim kitabımla ne alakası olabilirdi?

Tüm bunları düşünürken kaşlarımı çatmış,gözlerimi annemin gözlerine sabitlemiştim.

-'Peki. Ben kendime yapıyorum o halde.' Dedi gülümseyerek. Bir şok daha geçirmiştim. Gülümsemesi gerçek değildi. Bu gülümseme endişesinin örtüsüydü. Gerçek değildi. Asla !

-'Anne beni yalnız bırakır mısın lütfen?' Yüzüme sahte bir acı çekmişlik ifadesini yerleştirdim. Yalnız kalmalıydı. Kitabı araştırıp neler olduğunu anlayacaktım.

-'Tabii.' dedi annem yine ufak bir kekeleme ile.

********************


Hava kararıyor,ilk yağmur damlacıkları pencereme vuruyordu. Ufak bir melodisi vardı. Tüm damlalar önce birer birer çarparak durur ve sonra birbirlerine karışıp hızlanırlar. Sonuç yine çarparlar, belki daha da güçlenirlerdi.

Pencereme oturup kitabı elime aldım. İlk sayfasını çevirmek üzereydim ki çay almayı unuttuğumu fark ettim.

-'Lanet olsun!' dedim alçak bir sesle. En sevdiğim bardağıma çay doldurduktan sonra biraz ilerideki küp şeker kabına uzandım. Bir,iki,üç,dört...

Evet. Tam bir şeker delisiydim. Sonunda şekeri karıştırıp şerbet tadına geldiğini anladığımda şeker kabını ileriye ittim. Çayımı da alıp pencereme yöneldim.

İçimde tarifsiz bir heyecan vardı. Sabırsızlıkla kitabın kapağını açtım. Sararmış sayfalarının üzerine önce gözlerimi, daha sonra parmaklarımı gezdirdim.

İlk sayfa müthiş bir el yazısıyla yazılmıştı. Hayranlıkla inceledim. Siyah ince mürekkep adeta kağıtla dans etmişti. Şöyle yazıyordu;

'Tanrı, bize bir beyin verdi. Ve de bir kalp.

 Düşünmemizi ve hissetmemizi istedi.

 Kalp bir organ. Beyin de öyle.

 Fakat Tanrı, bize bir ruh verdi .

'O'nu hatırlayınız!

 Cümleleri zorlukla kafamda toparlayıp onlarca kez tekrar tekrar okudum. Anlam veremiyordum. Kalp,beyin ve ruh. Hepsinden haberim vardı. Fakat ne içinlerdi? Bunu asla düşünmemiştim...

AsosyalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin