Medya benim. Kimsenin yorumunu istemiyorum. Mobilden yazdım. Emeğe saygı için bir oyunuzu esirgemezsiniz artık.
Sabahın köründe uyandım. 13:43 benim için sabah sayılır yani.
Yatağım cam kenarında. Bu yüzden kalkar kalkmaz lanet olası güneş ışınları gözlerimi kırpıştırmama neden oldu. Önce doğrulup odama göz gezdirdim.
Umm... Dolap, halı, kütüphane, tuvalet masam, çalışma masamın yanındaki telefonum...
TELEFONUM!
Yorganı ayaklarımla ittirip yataktan fırladım. Çok önemli bir meseleyi unutmuştum. Ondan cevap gelmeliydi. Telefonumun şarjını çıkarıp yatağıma geri döndüm.
Yine WhatsApp grubuna almışlardı. Bir sürü ıvır zıvır. Hiç bakmadan gruptan çıktım.
Mesajlarıma girdiğimde tam da beklediğim kişiden cevap vardı.
Kimden: Lanet olası
Mesaj: Özledim çünkü.
Acı. Bana yaptıklarından sonra bunu söylemesi... Zavallı. Ona itimas etmeyecektim. Bu yüzden aramayacaktımda. Ararsam konuşurken yumuşama ihtimalim vardı. Onun sesi beni etkileyen tek sesti. Bu yüzden asla ama asla onu aramayacağım.
Harekete geçtim ve mesaj yazmaya koyuldum.
Kime: Lanet olası
Mesaj: Beni rahatsız etme artık.
Ondan tüm hücrelerimle nefret ediyorum, edeceğimde. İntikam almadım ki çok istememe rağmen bunu yapmadım. Eğer geri dönmeye çalışırsa bedelini ağır şekilde ödetmeye niyetliydim.
Rahatlamak ve kendime gelmek için yüzümü yıkadım. Aynada o kadar solgun görünüyordum ki...
Bu ben olamazdım. Efe tüm hayatımı mahfetti. Sanki bir lanetmiş gibi. Ondan önce çok mutluydum. Beni değiştirmeye çalışıyor. Buda yetmezmiş sanki eskiden çektiğim acılarda onun yanında geldi. İstemiyordum. Bunu bir daha yaşarsam ufak yaralarla atlatamazdım.
Oturma odasında kardeşim TV izliyordu. Rahatsız etmedim. Bu saate kadar acıkmış olacağını düşünüp kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Kollarımı sıvırdım.
Buzdolabından domates, salatalık, biber, yumurta ; plastik sepetten patates çıkardım.
Çay makinesine su doldurdum ve düğmesini açtım. Sebzeleri lavaboya koydum ve yıkayıp kesmeye koyuldum.
Hâlâ sinirliydim. Beni bulmamalıydı. Numaramı değiştirdim zaten. Nasıl buldu?
Ah! Harbiden, nasıl buldu?
Bunu unutmuştum.
Kafam iyice allak bullak olmadan kahvaltıyı hazırladım. Çayları doldurup kardeşimi mutfağa çağırdım.
"Ecriin, kahvaltıı."
Şaşırtmıştım onu. Yüzünden anlaşılıyordu bir kere. Evet, genelde kahvaltı hazırlamazdım. Yemekte yemezdim aslında.
Kahvaltıyı çoktan kaldırdım ve odamı toparladım. Canım sıkılmıştı. Efe'yi aramayı düşündüm.
Efe Aranıyor...
"Hey!" sesim gülümsediğim için neşeli çıkmıştı.Not: Telefonda konuşurken her zaman gülümseyin, bu sesinizin daha iyi çıkmasını sağlar.
"Demek beni özledin." yüzünde o aptal gülüşünü hayal ettim.
"Saçmalama. Sadece canım sıkıldı."
"Pekii. Ne yapmamı bekliyorsun?"
"Twerk* yap." gözlerimi kaydırdım. Devam edip "Bilmiyorum işte aptal! Senden başkada kimseyi arayamıyorum ve aklım bir konuya takıldı."
"Hmm,ne gibi? Anlat dinliyorum."
"Telefonda anlatılacak türden olsaydı keşke..."
"Tamam kapa size geliyorum."
"Harika! Bekliyorum."
Telefonu kapayıp üzerimi değiştirdim. Onun verdiklerini giysem sevinirdi sanırım. Hey! Ben kimsenin sevinmesini istemem. Psh.
Daha yeni göz atacağım ek olarak verdiği kıyafetleri paketinden çıkardım. Pekte kötü durduğu söyleyemezdi.
Siyah dar pantolon, göbeği hafif açık, mor kazak, ayakkabı olarak topuklu siyah süet kısa bot ve son olarak da siyah palto. Verdikleriyle uyum yaparak hoş bir kız olmuştum. Siyahtım biraz. Ama gotik (!) değildim. Yani şıktım. Onun istediği türden.
Gözüme kalem yerine eyeliner çektim. Hafifte fondöten ile genetik olan göz altı morlarımı kapatarak, kırmızı rujumu sürdüm. Çok havalıydım!
Saçıma siyah bandana takarak sol omzumdan sarkıttığım saçlarımda çok havalı görünüyorlardı.
Zil çalınca hızla aşağı indim. Topuklularla koşmak zordu. Alışacaktım.
Portmantonun aynasından kendime baktım ve yüzüme hafif bir tebessüm yerleştirdim.
"Merhaba." bunu derken saçımı arkaya savurdum. Bana bakışları bir anda değişti. İyi anlamda.
"Vay." ağzını gererek yine "Vayyy." dedi. Baştan aşağı süzmüştü. Gülümsedim.
"Ee, içeri mi geleceksin yoksa dışarı mı çıkalım?" dedim. Neredeyse salyaları akıyordu.
"Dı-dışarı çıkalım." kekeleyince bile çok tatlıydı.
Koluna girdim.
Arabaya kadar yürüdük öylece. Sessizliği bozup "Sende de ne cevherler varmış be kızım." dedi. Ucube. Sanki önceden çirkindim.
"Sayende.". diyerek yandan gülüş attım. Heyecandan titriyordum. Arabaya geldiğimizde kapıyı açtı. "Buyurunuz hanımefendi." dedi.
Kendi de arabaya geçti ve yola koyulduk. "Anlatmaya başla." dedi. Sorgusuz anlatmaya başladım.
"Yaklaşık bir buçuk yıl önce çok mutlu bir kızdım. Evet, gülme. Ayakkabılarımdan ojelerime varana kadar pembe bir kızdım. Herkes tarafından sevilen. Sevecen ve her gün yaşlılara yardım etmek için çabalayan bir kız. Sonrasında onunla tanıştım."
"O kim?" dedi hikaye anlatıyormuş gibi yaparak.
"Sözümü kesme. Herneyse. Onunla tanıştım. İlk günden çok yakın olmuştuk. Sabahlamıştık. Saftım. Her şeyimi şüphesiz anlattım. Her mesajda sırıttığımı hatırlıyorum. Çok mutluydum anlayacağın. Bir iki ay derken sevgili olduk. Hâlâ mutluydum. Bilemezdimki bunların olacağını. Tanışalı üç ay olmadan bana başka birini sevdiğini söyledi. Yıkılmıştım. Sonra ayrıldığımızı hatırlıyorum. O gece hastanelik olmuştum. Hep nasıl diye merak ettiğim, bir taraftan iğrenç bulduğum façayı kolum görünmeyene kadar çekmiştim. Kan gölüydü adeta. Kimse yanımda değildi. Ağlıyordum. Annem hemşire tabi evde bir sürü hap var. Canım çok yanmaya başlamıştı ve nevrim dönmüştü. Hiç düşünmeden su bile içmeden elimden geldiğince hap yutmuştum. Öldüğümü hissedebiliyordum. Gerçekten o anı yaşadım. Derin bir uykuya daldım ve ne olduğunu anlayamadan kendimi hastanede kolumda sargı ve serumla buldum. Ağlamıştım. Ben böyle bir kız değildim ve nasıl bu hale geldiğimi hâlâ kavrayamıyordum. Bir erkek uğruna...
Bir haftaya ayaktaydım. Aileme olayı anlatmadım. Değişmiştim. Pembe en nefret ettiğim renktir mesela. Kolumu gizlemeye çalışıyordum. İnsanlar tarafından yargılanmayı istememiştim çünkü. Pembe kıyafetlerimi koliye koyup kaldırmıştım. En kısa zamanda alış-verişe çıkarak sanırım bir kırk torba siyah kıyafet almıştım. Ruh halim değişmişti. Onunla daha konuşmamıştım. Attığı mesajlar yüzü aşkın olsada cevap vermedim. Kendimden tiksiniyordum. Gittikçe umursamaz, solgun, sert bir tip olmayı başarmıştım. Mazoşisttim bir de. Hatırladığım acılar sayesinde her gün faça çekmek hobimdi. Çevremdeki herkes benden soğumuştu. Bana bakışlarından anlamıştım. Umrumda olmamıştı. Sonraları unutmaya çalıştım. Kendime çeki düzen vermeye çalıştım. Ders notlarım düşüyordu. Buna izin veremezdim. Geleceğim önemliydi. Daha beş ay önce tek amacım iyi bir gelecekti. Şimdi böyle yaparak kendime zarar veremezdim. Bu kararımdan sonra mecburen siyah giyindim yine ama derslerim düzelmişti, çevrem yine eskisi gibiydi. Yani şuanki gibi. Çabuk sinirleniyordum. Kendimden utanç duyuyordum ama yapabilecek bir seçeneğim yoktu. Ara sıra faça çekiyordum mazoşistliğimden dolayı. Bir gün annem bu izleri gördü ve bana çok kızdı. Şunu dediğini hiç unutmam "Benim toprağa koyacak kızım yok." o günden sonra faça çekmedim. Şuana kadar yani. En son bu işte. Mutlu ve huzurluyken bir anda sen çıkageldin. Bir de o. Tesadüf mü emin değilim. Bu olaylar olurken başımdan daha bir sürü şey geçti ama detaya inmez isek bunlar. Şimdi hayatımı tekrar mahfetmeye geldi. Bunu istemiyorum Efe."
Efe donup kalmıştı. Şaşırmadım. Boşa giden salak hallerime bende hâlâ şaşıyorum. Sorun şu ki; olan oldu artık ama onun geri dönmesine izin verirsem film başa saracak ve bir daha pişman olmak istemiyorum.
Gözlerim dolmak üzereydi ki havaya bakıp bunu engelledim. Efe direksiyona bakıyordu. Çoktan durdurmuştu da arabayı. Öylece kalakaldık. Hayatım bir film olsa baş rolünde olmayı istemezdim. Figüran olmayı bile istemezdim. Çünkü hayatım bir film olsa korku ve dram içerikli olurdu ve ben bundan nefret ederim.
Efe bana döndü sisli bçr yere bakar gibi baktı. "Lanet olsun. O kim?!"
Sessizce fısıldadım. "Meriç."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah'ın Tanımı. (ASKIDA)
Teen FictionSiyah'ın gizemini çözmüş bir kızın, Gökkuşağı'yla buluşmasını anlatan hikaye..