Siyah'ın Tanımı. -8

24 4 1
                                    

Haziran 2015. Pozitif düşünmek için çok güzel bir gün. Okullar kapandı ve artık iğrenç kişilikleri görmek zorunda bile kalmayacağıma çok seviniyorum. İki aydır Efe ile geçirdiğim hoş zamanlar benim yüzümü hiç mi hiç düşürmemişti. Tek sıkıntım olan Meriç konusu ise çoktan kapandı denilebilir. Onu istemediğimi söyleyince pes etti çabucak. İşime geldi tabii. Hiç haz etmiyordum ondan. Onunla tekrar eskisi gibi olacağımı sandı, zavallı. Söz konusu bile olamaz, çok saçma. İkimiz çok farklı kişileriz çünkü. O jazz müzik, bense hiphop gibi. Örnekleme yapmam gerekirse tamamiyle böyle. Tekrar başıma bela olmaz umarım.
Efe mi? Onunla sevgili olmamıza saatler kaldı. Derslerim bittiği için onunla bolca zaman geçirebileceğim. Ki bunun yüzünden 3 ay bekledik bu anı. Derslerimden dolayı ona vakit ayıramazsam benden sıkılırdı. Ne bana ihtiyaç duysun istedim, ne de benden nefret etsin.
"Ben geldim." Dedi tiz sesli kadın.
"Nasılsın?" Sözüyle geldiğini anladığımı belirttim.
"Yorgunum. Erken gelmeme rağmen çok yorgunum." Dedi.
"Sen uzan istersen. Ben de birazdan dışarı çıkacağım."
"Nereye?" Dedi doğduğumdan beri meraklı olduğunu bildiğim annem.
"Efe ile buluşacağız." Kısa ve öz derdimi anlatıp hazırlanmaya odama gittim.
Arkamdan seslendi ve "Paraya ihtiyacın var mı?" Dedi. Tapılası kadın.
İçimden ^Teşekkür ederim yüce insan.^ diye ona olan minnettarlığımı belirttim, o bunu bilmeyecek olsa bile.
Yüzüne karşı somurtkan somurtkan bakınca anlamıştı derdimi. Halbuki yeterince harçlığım vardı. Ne olur ne olmaz diye istiyordum. Eve girer girmez koltuğun kenarına koyduğu çantasına uzanarak cüzdanından yüz liraya yakın bir miktar para çıkardı ve bana uzattı. Ona gülümseyerek odama koştum.
Giyeceklerim belliydi. Siyah şort, siyah tül çorap, gri renk karın dekolteli tişört ve belime de kırmızı; kareli gömlek bağlayacaktım. Ayakkabı olarak siyah Nike Air Force'larımı giymeyi düşünüyordum.
Makyajım ve saçımda bittikten sonra Efe'nin aramasını beklemeye koyuldum.
Yaklaşık yirmi beş dakika bekledikten sonra sıkılıp televizyonu açtım. Ki dakikasında kapadım. Çünkü telefonum çaldığında Efe'nin geldiğini anladım.
Aşağı inip beni, arabaya yaslanmış beklemekte olan beyefendiye sarıldım. Karşılık vererek yanağıma öpücük kondurdu.
Kapımı her zaman ki gibi kibarlık yaparak açtı. Teşekkürlerimi sunarak şoför koltuğunun yanındaki koltuğa oturdum. O da arabaya bindiğinde konuşma başlatmak amacıyla "Nasıl gidiyor?" Dedim. Bu sırada sırıtıyordum. Kafasını yoldan ayırmadan sorumu cevaplamayı tercih etti. "Bildiğin şeyler." Dedi.
Bildiğim şeyler? Onlarda neydi? Bayağıdır tam anlamıyla görüşemiyorduk ve zaten onun hayatıyla ilgili tek bildiğim Playstation oynamayı sevdiği ve kıyafet tasarlayan zengin bir yakışıklı olduğuydu.
Vay, çok şey biliyormuşum.
Hayır hayır. Bunlar herkeste olabilecek ve herkesin yaptığı sıradan şeylerdendi. Ailesi ile ilgili tek bir şey bilmiyordum.
Annesi ölmüş müydü, yoksa 2 kere evlenip boşanmış dul bir kadın mıydı? Peki ya babası? Baba parası mı yiyordu?
Bunları ne yazık ki bilmiyordum. Bilmeyi çok istediğim hâlde. Zamanla öğrenmeyi umarak karmaşık başlayan konuşmamızı sürdürmeye devam ettim.
"Umm, anladım."
Kısa bir sessizlik olmuştu. Kurumuş ses tellerimden çıkan cızırtılı sesimle bu rahatsız edici anı bozdum.
"Hiç konuşmuyorsun?" Bunun bir soru olduğunu anlaması için sustum.
"Ne konuşayım?" Soruma soruyla cevap verilmesi en nefret ettiğim şeydi. O bunu yapmıştı. Huzursuzluk çıkmaması adına umursamadım.
"Bilmem. Gülmüyorsun da, bir şey mi oldu?"
"Gittiğimiz yerde konuşuruz." Kısa ve öz cevaplar, sorulara soruyla cevap vermeler... Bir şey olduğu çok belliydi ve kalbimin şuan vücudumun her yerinde attığını hissediyordum. Güzel olayların ardından bile oluşabilecek olumsuzlukları düşünerek kendimi mutsuz ve tedirgin etmek gibi güçlerim vardı hayattan soğuma sebebim olan. Şuan ortada konu yoktu lakin ben sonucunda mutlu olmayacağımı her türlü anlayabiliyordum.
Kırk dakika sürüp bana kırk yıl gibi gelen süre sonunda gideceğimiz yere varınca oh çektim.
Bu sefer kapımı açmamıştı. Kesin ona yanlış harekette bulundum.
Kalp atışlarımı tekrardan vücudumun uçsuz bucaksız yerlerinde hissedince suratım düşmüştü.
Üzülüyordum. Ona yakın olacağım bu günü düşünerek, günlerce mutlu kalmışken; şimdi bana bu denli soğuk davranması karşısında cidden üzülüyordum. Haykırmak istiyordum. Çığlık atmak, bağırıp çağırmak istiyordum ama derin nefes almak için bile ağzımı açacak gücüm yoktu.
Beni karanlık bir yere soktuğunda "Haydâ ölüyoruz yani." Dedim kendi kendime. Sesli düşündüğümü anlayınca elimle ağzıma vurdum.
Salak Miray sus Miray.
Bir anda ışıklar teker teker açılmaya başlayınca irkildim ve yerimde sıçradım. Hatta Efe bunu anlamış olsa gerek gülmemek için kendini sıkmıştı.
Gördüğüm manzara beni şoka uğrattı. Meğer bunu çaktırmamak için gün boyunca mimiğini bile kıpırdatmamış. Bayılacağımı düşündüm.
Gerçekten hayrete uğramıştım.

Biliyorum biraz kısa ve çok uzun zaman sonra gelen bir bölüm. Tüm okuyucularımdan özür dilerim teker teker. 3. Sınavlarımı yetiştirme çabalarımdan dolayı yarım bırakmıştım yeni bölümü. Bir de çok fazla oy ve yorum gelmediği için acele de etmemiştim. Canım BFF'em YB isteyince bu saatte, bende yazdım. Ay neyse iyi okumalar.

Siyah'ın Tanımı. (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin