Okul başlayalı iki hafta oldu. Yorucu maraton tüm hızıyla devam ediyor tabii ki.Ego manyakları, ezik muamelesi yapan son sınıflar...
Okuldan nefret etmiyorum , içinde olan ego manyaklarıyla aynı ortamda olmayı sevmiyorum sadece.
İki hafta sonra doğum günüm var ve hiç heyecan verici gelmiyor.
Efe'yi özledim. Gerçekten ilginç. Uzun zamandır birini özlediğimi hatırlamıyorum. Ona dürüst olup benim mahvoluş hikayemi anlatmam, bana daha çok değer vermesini sağladı. Sanırım bu olay da benim ona bağlanmamda katkıda bulunmuş oldu.
Çokta iyi oldu. Şikayetçi değilim.
Sırf mutlu olayım diye beni tatilin her günü lunaparka götürmeside büyük bir incelikti. Biriyle bu kadar yakın ve samimi zaman geçirmeyi o kadar özlemişim ki...
Efe beni değiştiriyor. Baştan aşağı yenilendiğimi kavrayabiliyorum. Lakin sorun, ileride de böyle kalabilecek miyim yoksa daha mı kötü olacağım?
Onda farklı bir şeyler var. Diğerleri gibi değil. Belki önceden de şuan bırakıp gidenler için aynı şeyi söylemiş olabilirim. Geçmiş geçmişte kaldı. Okulda bitmek üzere. Beni yoran bir problem kalmayacağı için değişmem daha kolay olacaktır.
Düşüncelerimden sıyrılıp gözümde patlayan flaş ışığıyla irkildim.
"Ne yapıyorsun?" Dedim gözümü açamazken.
"Yıllık için fotoğrafın gerekti.İzin vermeyeceğini bildiğim için bunu yapmalıydım, üzgünüm." Dedi kızıl saçlı çocuk. Eskiden olsa, nasıl çıktığıma aldırış etmezdim. Ama dediğim gibi geçmiş geçmişte kaldı.
Elindeki eski model profesyonel kamerayı tek hamlemde çekip aldım.
İtiraz etmedi, edemezdi. Fotoğrafı silip kamerasını geri verdim ve "Şimdi hazır olduğumda çek, dikkat et ayrıca." Dedim.
Şaşkın surat ifadesi ve andaval bakışı çok salakça duruyordu.
Fotoğraf için gülümsedim. İçten bir gülümseme sayılmasa da benim için yeterliydi.
O da -karşılık olarak sanırım- gülümsedi ve teşekkürlerini sunup koridorun sonuna doğru gitti.
Güzel Sanatlar Lisesi'nde öğrenim gördüğüm için çok şanslıydım. Buraya zar zor girebilmiştim ve hayatımı kurtarmıştı.
Diğer liselerden tek farkı; özel okullardan binbir kat daha güzel ve müzik-resim bölümleri olması. Ha birde isteyen sivil giyinip gelebiliyor ve üniversite ortamı gibi çevremiz oluyor.
Evet çok mükemmel bir lisedeyim. Sadece üniversite ortamı ile güzel, havalı arkadaşlıkları kast etmiyordum. Herkesin yeteneği olduğu için fazlasıyla egoistler.
Tabii ben bu okula nasıl girdim?
Söylemedim lakin sesim güzeldir. Yinede herkesle rekabet içinde olmak bazı zamanlarda yorucu oluyor.Zil çaldığında piyano dersimiz için en üst kata doğru yol aldım.
Üçer üçer gruplar oluşturup piyano sınıflarındaki yerlerimizi aldık.
Piyano çalma sırası bana geldiğinde mesaj sesi tüm sınıfta yankılandı.
Öğretmen bakışlarını bana çevirince özür diledim ve piyano sandalyesinde yerimi aldım.
Çaldığım melodi Beethoven'ın Moonlight Sonata'sıydı.
Klasik müzikten başka bir tür çalmak yasak olduğu için buna mecburdum.
Çalmayı bitirdiğimde, "Parmakların uzun olduğu için şanslısın, bu piyano çalmayı kolaylaştıran bir etkendir." Dedi öğretmen.
Teşekkür ettiğimi belirten gülücüklerimi öğretmene yollarken teneffüs zili çaldı.
Yapacak bir işim olmadığından bahçeye çıktım. Daha sonra, derste gelen mesajı hatırladım. Telefonum cebimde değildi.
"Ah, sınıfta kalmış." Diye mırıldandım.
Koşa koşa sınıfa çıkıp telefonuma kavuşunca zaferle omuzlarımı dikleştirdim.
"Çıkışta hazır ol bebek." Yazıyordu gelen mesajda. Efe'dendi haliyle bu mesaj.
Gülümseyerek bahçeye tekrardan indim. Mesaja cevap yazacakken boynumda sıcak bir nefes hissettim. Genelde huylanırım bu tür şeylere bu yüzden omzuma doğru kafamı yatırdım ani refleksimle.
"Şşş benim sakin." Güldü.
"Ah, özledim." Dedim boynuna atlarken.
"Ben de özledim. Mesajıma cevap alamayınca merak ettim bi' uğrayayım dedim."
Gülümsedim. Sahi, bugün ne çok gülümsedim. Garip ama hoş.
"Özür dilerim dersteydim bakamadım. Çok iyi yaptın gelmekle. Ee nasılsın?"
"İyiysen, iyiyim."
Kafamı aşağıya doğru eğerek tebessüm ettim.
O sırada zil çaldı.
"Gitmem gerek."
Ağzını eliyle aşağıya doğru büzdü.
"Ama..." son ^a^ yı uzatmıştı. Çok, çok fazla tatlı biriydi.
Mavi gözlerini kocaman açınca daha da tatlı oluyordu.
"Üzgünüm. Çıkış saatinde gelecek misin?" Dedim.
"Tabii. O kadar yolu eziyet gibi çekmene izin verir miyim?" Dedi. Daha deminki kocaman gözlerinin yerini gülünce kaybolan gözleri almıştı.
"Çok düşüncelisin. Gitmeliyim." Yanağından öperek edebiyat dersi sınıfına gittim.
Çok sıkıcı bir ders. Geçen sene edebiyatın kompozisyon yazılıp düşüncelerimizi paylaştığımızı falan sanırdım. Olay meğerse çok değişikmiş...
Çıkış saati geldiğinde tam bahçe kapısında günümü güzelleştiren bey bekliyordu.
Yanına yaramaz çocuklar gibi sekerek gittim ve beni öpecekken elinden çekiştirip bahçeye götürdüm. Okulun bahçesinde seke seke Efe'yide kolundan çekerek turlattım.
Yorulup soluklanırken "İçindeki çocuğu mu buldun, bune enerji?" Diyerek güldü.
Kahkaha attım. Sadece canım istemişti. "Mutlu olmak böyle bir şeymiş." Dedim.
"Sen mutluysan ne mutlu bana da."
"Seni seviyorum." Diyip ardından ekledim, "Artık gidelim istersen?"
"Peki,fark etmez." Dedi.
Yolculuğumuz boyunca kafamı camdan çıkarıp bağırmıştım. Efe de çok mutlu görünüyordu.
Keşke hep böyle kalsa...
Bir sorunum vardı ve ne kadar gülsem de aklımdan hiç çıkmıyordu.
Meriç. Hayatımdan çıkamayan, sanki beni intihara sürüklemek için dünyaya gönderilmiş bir kötülük lordu gibi.
Onu umursamayıp Efe ile mutlu ya da onu umursayıp Efe ile yollarımı ayırma seçeneklerim var ve ikincisini asla kabul etmeyeceğimden kuşkum yok.
"Evime bıraktığın için teşekkür ederim."
"Her zaman. Canın bir şeye mi sıkkın?"
"Yo, hayır. Dalmışım."
Arabanın kapısını açtım.
"Şey...Miray?"
"Evet?"
"Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum şapşal şey." Sırıtıp evime girdim.
Yorucu bir günün ardından kestirmek için yatağıma girecektim. Öncelikle pijamalarımı giydim, elimi ve yüzümü yıkadım. Artık dünyanın sesini kısabilirdim. Acaba beni neler bekliyordu?
Hiç düşünmemeliydim. Her günüm bir aksiyondu zaten. Önemli olan Efe'yi her anımda yanımda bulmak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah'ın Tanımı. (ASKIDA)
Ficção AdolescenteSiyah'ın gizemini çözmüş bir kızın, Gökkuşağı'yla buluşmasını anlatan hikaye..