5 Mart 2022
(Rüya Yıldız'ın anlatımıyla)On yaşımdan beri tek bir hayalim oldu, babam gibi olmak, sadece mesleği değildi istediğim; onun sesi, onun bakış açısı, onun zekası..
Bazen onu ziyarete emniyete giderdik Yağız hemen bilgisayarlara gider, Emir'de kantinde kalırdı ben ise babamın odasına doğru yola koyulurdum.
Babam olmasına rağmen, yinede bir amir odasına girmenin verdiği ciddiyete o yaşta bürünmüştüm.Onun odada olmadığı zamanlar gizlice masasında duran dosyalara bakardım, hepsi ilgimi çekerdi, hepsine teker teker bakmaya başlardım ve bir süre sonra babamın "yaşına uygun değil" deyip elimden alışıyla bütün büyü bozulurdu
Bir gün dayanamayıp babama sorduğumu hatırlıyorum "Baba, bunlar ne zaman yaşıma uygun olacak?" babam sanki bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi cevap vermişti "öyle bir zaman gelecek ki kızım, sen herşeyin bilincinde ve her zamanki gibi güçlü ve donanımlı bir şekilde burada olacaksın ve belkide o zaman sizin bize değil, bizim size ihtiyacımız olacak" o an çok duygulandığımı hatırlıyorum ve tam da o an kendime bir söz vermiştim, burada olacaktım, yıllar sonrada buraya adımımı atacaktım ve o zaman insanlara gerçekten dokunabilecektim
Ve şimdi, tam da şuan o hayalime bir adım daha attım, bir adım daha attık yalnız değildim bu sefer Emir vardı Yağız vardı yanımda.
Onlarında bir aileleri yoktu, olmamıştı. Emir altı yaşında terk edilmiş. Mart ayının başında o soğuğunda bir parkın ortasına yarılmış karların içerisine bırakılmış Emir.Ben hep hayret ederdim onlara, evet benim hayatımda kolay olmamıştı ama onlar hep daha güçlü gelirdi benim gözüme o yaşta mücadele etmeyi öğrenmişlerdi oysa ben o yaşta hep boyun eğmiştim, hep yenilgiyi kabul etmiştim, hep kaderi suçlamıştım.
Yağız ise öz anne babasını hiç görmemiş bile anlattığına göre hatta onada anlatıldığına göre, yeni doğduğunda bir aileye verilmiş ya da en azından aile olduklarını sanan bir çifte, onlar Yağız'ı beş yaşına kadar büyütmüş fakat o yaşından sonra başlamış herşey, ağladığı için, evet küçücük bir çocuk açlıktan ağladığı için dayak yemiş, daha çok aç bırakılmış, korkutulmuş, ama hepsinin üstesinden gelmiş.
Evet Emir benim öz kardeşim değil, evet Yağız benim öz kardeşim değil ve evet Akif Yıldız benim öz babam değil, ama unutulan birşey var, onlar benim ailem, parçam
hani bir yapboz yaparsınız sadece yapıp bozmak içindir, uğraşırsınız çabalarsınız ve bitirirsiniz ama bir parçası yoktur eksiktir, o parca oraya konulana kadar o yapboz asla tam olmayacaktır.
Onlar; sorulursa gözümü bir an bile kırpmadan, bir an bile düşünmeden canımı, hayatımı verebileceğim insanlar ve şimdide yanımdalar.Yirmi yaşımdayım, yirmi yaşımızdayız,
Akif Yıldız benim değil üçümüzünde babası ve şuan benimle değil bizimle gurur duyuyor çünkü başarmıştık, istemiştik ve istediğimizi almıştık.
Şuan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro ve Amirliği kapısı önünde duruyorduk buraya aittik ve sonunda ait olduğumuz yere gelmiştik.İçeri girdik, yaklaşık bir saat gibi bir süre geçti diye tahmin ediyordum, şimdi ise
elimize bir dosya verildi, bu sefer gizli gizli bakmayacaktım bu sefer bu benim, bizim ellerimize bırakılmıştı, babam bırakmıştı.
Bu bizim ilk işimiz olacaktı heyecan, korku, sevinç bütün duyguları aynı anda yaşıyor gibiydim o sırada Emir ve Yağız'a baktığımda onlarında benden farksız olmadıklarını farkettim.Babam sanki hevesini almalarını bekleyen çocukları bekler gibi bekledi bizi ve birkaç dakika sonra söze girdi " çocuklar öncelikle burada baba, amca gibi şeyler duymayacağım, aslında benim için farketmez ama kurallar işte onun dışında..." dedi ve duraksadı kalan cümlesini, sesi kısık devam ettirdi "bu gününüzü atlatın akşam kutlarız" gülerek cümlesini tamamladığında üçümüzede göz kırptı sonra birden ciddileşip boğazını temizleyerek normal ses tonunda devam etti "hepinizin ayrı birer odası var fakat bildiğiniz gibi dosyaları ortak yürüteceksiniz şimdi sorunuz yoksa bende kendi odama gidiyorum" dediğinde Yağız ortamın ciddiyetini henüz kavrayamamıştı zaten genelde bir ciddiyet takınamazdı da, gülerek sağa sola bakıyor Emir'le uğraşıyordu, o an orada kimse olmadığı için şükretmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YER İÇİNDE
أدب المراهقين"Ben size ölümü küçültmeyin demedim mi." Diyen Emir'e bakışlarımız kaydı... O cümleler geldi aklıma "Ölümü küçültmeyin, hiçbir ölüm bukadar küçültülmeyi haketmez, ne aşk için, ne de nefret...."