༒︎Uno༒︎

692 30 31
                                    

Todoroki'nin ağzından:

Yorulmuştum... evet tamamen yorulmuştum... hem evde hem de okulda cehennem gibiydi ama karşı koyamıyordum. Ne kadar depelensem bile olmuyordu? Belkide ben istemiyordum... :)

Karşımda duran zorbama baktım. Onunla ortaokulda tanışmıştık. Daha doğrusu ben tanışmadım. O beni kafasına takmıştı. Ve istediği gibi dövüp, istediği her işkenceyi uyguluyordu üstümde. Tabi iyileşmelerine izin vermeden bir postada akşam babamdan dayak yiyince. Cevap verebilecek halim kalmıyordu.

Saçımı çekince acıyla inlediğimde sırıttı, "Hep karşı koymaya çalışıyorsun ama sonuç gene aynı? Na Shoto?"

"B-bana adımla hitap etme-ngh!"

Artık acıdan gözlerim yaşarmıştı ve bayılma noktasına gelmiştim. O ise beni kendine çekmiş saçlarımdan sertçe tutuyordu.

Birden duyulan sesle Bakugou beni bıraktı ve sese doğru baktı. Acıyla yere düştüğümde gözlerim çoktan kapanmıştı.

Baku'nun ağzından:

"Ne sikim istiyorsun Akame?"

Akame sırıttı, "Yapma ama Baku~ Sal artık şu çocuğu. Her gün onu dövmekten bıkmadın mı? Sadistliğine şüphem yok ama ona takık olduğunu düşüneceğim."

"Sen ne kadar zekisin? Bir yandan da gerizekalı. Al hadi şu çocuğu."

"Onun bir evi var."

"Ne sikim? Bundan bana ne?"

"Ah hadi ama. Eğer eve geç ge-"

"Eve her türlü geç gidiyor aptal! Ve onu sikleyen tek bir insan bile yok. Benim dışında. Bu yüzden. İlerle."

Akame, yarım piçi kucağına alıp ilerledi. Evime geldiğinde onu koltuğa yatırdı ve ilk yardım malzemeleri getirip yaralarını sardı.

Shoto yediği her dayaktan sonra sanki sürekli dayak yiyormuş gibi bayılıyordu. Bende onun yaralarını Akame yoluyla sarıp onu dövdüğüm yere geri postalıyordum.

Yüzündeki o acınası his beni hep ona karşı daha çok çekmişti... Ve ah o inlemeleri beni benden çıkartıyordu. Ona ne kadar dokunmak istesemde hiç dokunmamıştım. Çünkü onun bana dokunmasını istedim hep. Bunu asla anlayamayacak tabi.

Akame'nin ağzından:

Gene çok pis dayak yemişti. Ama anlayamıyordum Baku asla bu kadar ileri gitmez, gidemez... Peki ya bu ekstra ağır yaralar nerden geliyor? Bu çocuğun yaraları neden asla tam olarak olmasada iyileşemiyor? Ve sen Todoroki Shoto. Gördüğün bu işkencelere rağmen nasıl hala dimdik ayaktasın?

Yaralarını sardıktan sonra her zamanki gibi gene onu kucağıma aldım ve beni izleyen Baku'ya baktım.

"Ne oldu üzüldün mü?"

"Hayır da sen öyle gibisin."

"Tch. Ben geliyorum."

"Sen bilirsin."

"Kes sesin Baku."

"Bana emir verme lan!"

Göz devirerek ilerledim. Ve onu dövüldüğü o sokağa bıraktım. Kıpardadığını gördüğüm an koşarak uzaklaştım.

Shoto'nun ağzından:

Gözlerimi açtığımda acıyla inledim, yeniden ve yeniden. Her yerim ağrıyordu ama gene beni sarıp gene buraya bırakmıştı beni. Gerçi onun olduğundan şüpheliydim. Çünkü hayel meyal duyduğum o koku, karamel değil. Tarçın kokuyordu.

Kendime geldiğimde zorlada olsa yerden kalktım. Ve sanki hiç dayak yememiş gibi çantamı sırtıma alıp eve doğru ilerledim. Yüzümdeki ifadeyi bozmuyordum. Ki hep aklımı kurcalayan bir şey vardı. Bakugou, bir kere bile yüzüme dokunmamıştı.

Ne yaptıysa hepsi vücuduma olmuştu ama yüzüme asla dokunmamıştı. Yumruk ya da tokat bile atmamıştı. Bu aklımı kurcalasa bile işime geliyordu. Babam beni döverken fark etmiyordu çünkü. Zaten onun dayaklarının Bakugou'nun attığı dayaklar dışında bir farkı yoktu.

Ha şimdi diyeceksiniz. Sen nasıl hayattasın amk! Hemen cevabını verebilirim.

Çantamdan artık rutin haline gelen iğneği çıkardım ve adrenalini kanıma enjekte ettim. Bu sanki hiçbir şey olmamış gibi davranabilmeme yol açıyordu ve bağımlı olmuştum. Kısaca her türlü kurtuluşu olmayan bir kurtuluştaydım.

Eve geldiğimde yüzüme gene o gülümsemeyi yerleştirdim,

"Merhaba Fuyumi! Babam geldi mi?"

"Odada seni bekliyor Shoto..."

Desene bugün erken mesai var.










İşkence~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin