Shoto'nun ağzından:
Yorgunluktan bayılmıştı ve sargılarının değişmesi gerekiyordu. Bıkkınca uflayıp onu yatakta düz çevirdim ve ilk yardım çantasını aldım. Ama bir banyo yapsa iyi olur, diye düşünerek onu kucağıma aldım ve banyoya ilerledim.
Önce onu sonra kendimi yıkayınca bir güzel yaralarını sarıp üstünü giydirdim. Kendimde üstümü giyince yorulduğumu fark ettim. Kesinlikle eve gitmeliydim ama bu umrumda değildi. Derhal Fuyumi-chan'a bir mesaj çektim ve onu yatağa yatırıp yanına yattım. Tanrım yatağı çok yumuşak.
...
Kalktığımda saat gece 2'ydi ve o hala uyuyordu. Uyuyorkenki yüzüne baktım yine. Alışkanlık mı oldu ne? Kalkıcaktım ki onun gözlerinin açıldığını gördüm. İfadesiz bir suratla ona bakarken o ise yatakta geriye doğru gidicekti. Düşücekti aptal. Ani hareketimle onu belinden sarıp kendime çektiğimde paniklemişti. Sırıttım,
"Düşücektin."
"H-ha... teşekkür ederim."
"Tch bunun için yapmadım."
"Onun için yaptın demedim!"
"Sana cesaret gelmiş gene."
"Ben hep böyleyim!"
"Bana bak," kendimi ona bastırdığımda eliyle yüzümü tutup ittirdi,
"Hayır! Yeter ama!"
Sırıttım, "Buna sen karar vermiyorsun," parmaklarını yaladığımda irkildi, "Nghn- sen!" Elini geri çektiğinde yüzümdeki sırıtış sönmemişti. Bana çatık kaşlar ve kızarık yanaklarıyla bakarken aslında ne kadar yakın olduğumuzu fark edip kalktım.
"Nereye gidiyorsun?"
"Sana ne?"
Çatık kaşları mümkünmüş gibi daha çok çatılınca gelen gülme isteğimi bastırmak zorunda kaldım.
"Yemek yicem."
"Sende ne açsın ha!"
"Sana daha çok açım! Sus şimdi!"
İyice kızaran yanaklarıyla susunca arkama dönüp mutfağa ilerledim. Hayır aslında aç değildim. Ne yapacağımı düşünüyordum. Normalleşmiş gibiydik ve bu beni rahatsız etmişti.
Etrafta dolaşırken gördüğüm çerçeveyle duraksadım. Aile fotoğrafıydı. Ah annesinin bakışları, hatta annesi. Bakugou kesinlikle annesi. Zaten fotoğrafta ikiside sinirliyken babası endişeli bir gülümseme sunmuştu. Böyle bir kibar adamla hırçın kadının birleşmesinden annesinin kopyası olan Katsuki çıkmış olsa gerek.
Arkamdan gelen adım sesleriyle ona doğru döndüm. Çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. Çerçeveyi elime aldım.
"Küçükken tatlıymışsın."
"Sensin tatlı!"
"Sadece küçükken."
"Tch. Hani yemek yiyecektin?"
"Aslında," ona doğru yavaşça yaklaştığımda nefesini tuttuğunu gördüm. Elini avucum arasına aldığımda, yanakları yeniden al al olmaya başlamıştı.
"Evet acıktım sanırım," bir parmağını kırınca acıyla bağırdı,"şuan acıya açım Katsuki," ve bir parmak daha, "beni doyurabilecek misin?"
"Ah!" çırpınırken diğer parmağını kırmamla daha yüksek çığlık attı. Aniden ağzını kapayınca gözleri yeniden ön plana çıkmıştı.
"Bak ne diyeceğim. Sana kuralları sayayım," yine çırpınmaya başlamasıyla diğer parmağını kırdım, "Öncelikle her çırpınmanda parmakların kırılıcak."
Yaşlı gözleriyle bana bakarken çırpınmayı kesmişti. Serçe parmağına geçtim, "Benim dediklerim geçerli olucak," ve kırdım. Sıra diğer elindeydi.
"Bana karşı düzgün davranıcaksın," bir parmak daha.
"Kimseye bir şey demiyeceksin dememe gerek yok bence. Zaten sen o lanet gururun yüzünden ağzını açamazsın." Bir parmak daha. "Sonuç olarak eskiden senin tarafından zorbalık gören çocuktan şuan işkence görüyorsun değil mi?"
Nefesleri hızlanmış ve düzensizleşmişti. Artan göz yaşlarıyla boğukça inleyebiliyordu sadece. Gözlerinde gördüğüm korku benimkiyle eş değer olunca gelen hırsla bir parmağını daha kırdım,
"O tarçın kokulu çocuğu araya katarsan. Ona da sana yaptıklarımı yapmaktan asla çekinmem. Unutma bu hareketlerim sana özel değil."
Kalan iki parmağını peş peşe kırdım, "Aslında şuan o kadar güzelsin ki. Sanırım seni anlayabiliyorum na Katsuki?" Ellerini boynuma sararak onu kendime yaklaştırdım.
Yavaşça ona doğru yaklaşırken dudaklarımızı birbirine değdirdim. Ağzından hissettiği acı yüzünden bir hıçkırık çıkınca dudaklarına yapıştım. Dilimide işe katınca ağzında turlamaya başladım. En sonunda dillerimiz birbirine kenetlenince ağzıma doğru boğukça inledi.
Yavaşça ondan ayrıldığımda bileklerini yukarıda birleştirip eline cebimdeki ipi geçirdim. Ucunu tavana doğru yukarıdaki box torbası için bulunan deliğe bağlayınca ayakları yerden kesilmişti.
"Ah! Bileklerim! Acıtıyor indir beni!"
"Parmaklarını kırmışken düşündüğün şey bileklerinin acısıysa sana hayran kaldım doğrusu."
"Seni! Çöz beni!"
Birden ona karnına geçirdiğim tekmemle nefesi kesilmişti. "Kuralları mı unuttun?"
"..."
"KONUŞ!"
"H-hayır!"
"Güzel."
Bu sefer gerçekten mutfağa ilerlediğimde aklımdaki olan şeye sırıttım.