starset, die for you୭
all good things, a hope in hell୭
I.Kısım: GÖKYÜZÜNE ASILANLAR
Kar taneleri rüzgarla etrafa savruluyor. Yollarını ve düzenlerini kaybetmiş, kaybolmuş gibiler. Her adımımda ıssızlaşan bu ormanda, şehrin sınırlarının güvenliğini sağlamakla görevliyim. Her bir kar tanesi yere ulaşırken artık hava şartlarına uyum sağladığımı, görevimi benimsediğimi hissediyorum. Bu ıssız orman, vücudumdan bir parça gibi.
Bu karlı yolda atım Daisy ile yavaşça ilerliyorken uzaktan gelen bir başka atın sesine dikkat kesildim. Atın adımlarının karda oluşturduğu ses, gittikçe bana yaklaşıyor gibiydi. Arkama döndüğümde hemen atımdan indim. Gelen, görev yaptığım ekibin komutanı Şövalye Javed Black'ti.
Ona şövalye selamı verdim. O da atından inip bana karşılık verdi. Ardından "Birlik komutanının yanına dönebilirsin, Elva." dedi.
Anlamayarak ona baktım. "Güneş batana kadar burada olmam gerekiyor." diyerek karşı çıktım ama beni durdurdu. Sakin bir sesle "Bugün kar fırtınası bekleniyor ve küçük şövalye Undeka'nın görevi burada bitecek." dedi.
Şaşkın bakışlarıma karşılık gülümsedikten sonra başlığımı başıma geçirdi. Aralarında en küçük şövalye olduğumdan beni korumaya çalıştıklarının farkındaydım. Ayrıca bu bir emirdi, ekip komutanıma karşı gelemezdim. Bu yüzden ben de ona gülümsedim ve atıma bindim. Gerilmiştim, bahsettiği kar fırtınası hiç hoşuma gitmemişti. Gitmeden önce arkama döndüm ve tekrar ona baktım. Çoktan atına binmiş, uzaklaşıyordu.
Küçük şövalye olmam hep önümde beni koruyan birilerinin olması demekti. Ama 14 yaşında şövalye olarak seçilmemin, burada olmamın bir sebebi de olmalıydı. Güçsüz değildim. Ben de savaşabilirdim, ben de birilerini koruyabilirdim. Korudum da...
Daisy ile ormanlık alandan uzağa doğru ilerlemeye başladım. Yaklaşık iki buçuk aydır burada görev yapıyordum ve artık ağaçlardan nerede olduğumu kolayca bulabiliyordum. Ağaçların sıklığı azaldı, başkentin sınır bölgesinden ayrılmaya başladım. Birlik komutanımızın görev yaptığı yere vardım. Biraz etrafıma bakındıktan sonra onu bir ağacın altında köstekli saatine bakarken buldum. Büyük ihtimalle görevini erkenden bitirmiş, diğer kış şövalyelerinin dönmesini bekliyordu. Atımdan iner inmez ona şövalye selamı verdim. Komutan Valery beni yalnız gördüğüne şaşırmış görünüyordu. Genelde güneş batana kadar görev yapar, hep birlikte komutanın yanına dönerdik.
Ona bulunduğum ekibin komutanı Şövalye Black'in beni buraya gönderdiğini açıkladım. Başını sallayıp köstekli saatini kapattı ve atına bindi. Onun peşinden başkentin merkezine doğru yol almaya başladım.
"Kar fırtınasına karşı yavaş gidelim. Güneş batmak üzere, gelenler olabilir. Bize kolayca yetişirler."
Başımı salladım. Bir süre sadece atların karda bıraktığı sesleri duyarak ilerledik. Etrafıma ve arkama bakınıp diğer kış şövalyelerinin bir an önce gelmelerini umuyordum. Komutan Valery de sürekli köstekli saatini açıp bakıyordu. Aniden komutanın saatine gözüm takıldı, bu saatlerde çoktan birliğe gelmiş, şöminenin başında ısınıyor oluyorduk. Endişeyle tekrardan etrafıma bakındım. Hâlâ kimse gelmemişti.
Komutan Valery, bu kez endişe içinde bana döndü. "Planladığımızdan daha da geciktiler. Ters giden şeyler var."
Huzursuzlukla ciğerlerimi delip geçen soğuğa rağmen derin bir nefes aldım. Rüzgarla birlikte kar yağışı iyice artmaya başladı. Dedikleri kar fırtınası gerçekten geliyor olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
11-13
FantasyGlory İmparatorluğu, muazzam büyüklükte bir imparatorluk. İmparatorluğun bugüne gelmesi hiç kolay olmasa da gökyüzünde asılı birçok kahraman şövalye, hâlâ huzura ermeyi bekliyor. Bu her şeyin daha yeni başlıyor olduğuna bir işaret ve bu beraberinde...