begina

65 4 55
                                    

red, not alone୭

alesti (james deberg), paralyzed୭

Siyah pelerinlerimizin başlıklarını başımıza geçirdik, yere çöktük. Herkes kılıçlarını karla karışık toprağa sapladı. Kılıçlarımızın kabzasını tutarken bu kış kaybedilen tüm şövalyelerin isimlerini tek tek andı, Komutan Harold.

Hepsinin yüzünü, onlarla olan anılarımı tek tek hatırladım. Sanki bu kalabalık alanda, Glory sarayında, değilim. Ben hâlâ başkentin sınırında, ıssız bir ormanda kaybettiklerimin yasını tutuyorum. Kana bulanmış kar yığınının üzerindeyim. Kılıcıma kanlar bulaşıyorken daha sıkı tutuyorum kılıcımın kabzasını.

"Bizim için Glory'nin en karanlık kışlarından birinde hayatlarını feda ettiler. Bu isimleri unutmayalım, şövalyelerim. Umuyorum ki bu kahraman şövalyelerin yarım bıraktıklarını siz tamamlayacaksınız."

Tüm şövalyeler senkronize bir şekilde ayağa kalktı. Kaybettiğimiz şövalyelere ve karşımızdaki Glory'nin komutanına şövalye selamı verdik. Glory'nin komutanı Stewart Harold da bizlere şövalye selamı verdi.

İlkbahar birliğinin komutanına da şövalye selamı verdiğimizde görevimizi onlara teslim etmiştik ve Glory'de resmi olarak ilkbahar başlamıştı. Bundan sonra yağacak karlar ilkbaharın gelişiyle karanlığını yitiriyordu.

Anma töreni bittiğinde başlığımı indirmedim. Herkesin kışlada akşam yemeği için yemekhaneye gitmesini fırsat bilip yukarı çıktım, şövalyelere ayrılan odaların olduğu kısma hızla ilerledim. Bir şeyden kaçıyormuş gibi görünsem de birilerine güçsüz olduğumu, kötü hissettiğimi göstermek istemiyordum. Maskem düşmüştü ve insanların gerçek beni görmesinden korktuğum için kaçıyordum aslında.

Kapının önünde 'Elva Undeka' yazan yeri gördüğümde hemen kapıyı açtım. İçeriye girdim, kapıyı kapatırken nefes almaya uğraşıyordum. Başlığımı çıkarıp pelerinin ipini çözdüm ve odadaki askılığa astım. Belimdeki kılıç kınını çıkarıp duvara dayadım.

Nefes alamıyor, aldığım nefeslerde boğuluyordum. Pencereyi açtım. Pencerenin kenarlarına tutunurken içeriye giren ılık rüzgarla gözlerimi kapattım. Hava gitgide kararırken bu karanlık odada kendimi sakinleştirmeye uğraşıyorum.

Yatağa oturdum, terden alnıma yapışan kahküllerimi ellerimin arasından geriye attım. Elimi saçlarımda gezdirirken bağladığım kumaşı çıkardım. Başımı ellerimin arasına aldım. Dirseklerimi bacaklarıma bastırdım, sıkıntıyla alnımı ovuşturdum. Derin nefesler alıp verdim, tahta zemine bakarken bu anda bir süre kayboldum. Sessizlikten kulaklarım uğulduyorken kapı tıklandı. Daldığım noktadan başımı kaldıramadım. Sadece gelmesi için seslenebildim.

Odada loş bir aydınlık olduğunda başımı kaldırdım. Şövalye Black elinde gaz lambası ile buradaydı. Yanında duran hizmetçisi Laura, elinde tepsiyle odaya girdi. Masaya tepsiyi koyduktan sonra cebinden bir kibrit çıkarıp buradaki gaz lambasını yaktı. Ardından odadan çıkarken Şövalye Black ona teşekkür etti ve elindeki gaz lambasını verdi. Kapı kapandığında sandalyeyi önüne çekti. Bastonunu duvara dayadıktan sonra yaralı olan bacağını uzatıp karşıma oturdu.

"Yemek yemeye gelmedin. Ben de beraber yeriz diye düşündüm." dediğinde gülümsedim ve başımı salladım.

Tepsideki tabakları masaya yerleştirip karşısındaki sandalyeye oturdum. Sessizce etli patates yemeğinden birkaç kaşık aldığımda Şövalye Black benimle sohbet etmeye çalışıyor, bir yandan yemek yiyordu.

11-13Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin