yaz akşamı

18 1 0
                                    

fleurie, hurricane

Hafta sonları, Undeka şövalyeleri serbest çalışıyordu. Annem ve babam, daha az meşgul olduğundan kılıç eğitimlerimize daha iyi odaklanabiliyordu. Isabella da eğitimlerine başladığından beri kışlaya beni izlemeye geliyordu.

Bundan hiç memnun olmasa da henüz gözlemleyerek öğrenme aşamasındaydı. Her kılıcımı savuruşuma heyecanla baktığını görebiliyordum, bunun için fazla sabırsızdı.

Öğlen, antrenmanıma biraz mola verdik ve durumum hakkında konuşmaya başladık. Babam "Şövalyelerin gelişim durumlarını incelemek için bir test yapmayı düşünüyoruz. Eksikleri bulup bunların üzerine gidersek çalışmaları daha verimli olacaktır." dedi.

Bu teste benim de katılmamın iyi olacağını düşünüyorlardı ve benim fikrimi almak için bu konuyu açmışlardı. Annem "Hazır hissediyorsan yarın seni de bu teste alacağız." dedi.

Bu testler normalde henüz resmi olarak şövalye ilan edilmemiş olan benim için değildi ancak onlar böyle düşünmüyordu.

Gülümsedim ve "Görevime daha iyi devam edebileceğimden emin olmalıyım." dedim.

Kendimi deneyebileceğim fikri mantıklı gelmişti. Şövalyelerin mevsimlik görevlerinden sonra yapabileceği en iyi şey seneye hazırlıklar yapmasıydı. Yılın geri kalanı ancak böyle verimli geçebilirdi.

Konuşmamızın ardından dinlenmek için evin veranda kısmına yürüdüm.

Evin arka bahçesi, kışla ile karşılıklıydı ve Isabella merdiven basamaklarına oturup benim antrenmanımı gözlemlemişti. Havlulardan birini alıp onun yanına oturdum. Çok sıkılmış olduğunu biliyordum. En sonunda dayanamayıp annemle babamın yanına koştu.

Önce babamı ikna etmeye çalıştı.

"Hadi ama baba! Ben de biraz kılıç tutmak istiyorum, bu kadar izlemek yetmedi mi?"

Babam ona daha sabırlı olması gerektiğinden bahsediyordu. Bir yandan da Isabella'da beni gördüğü için garip hissediyor olmalıydı. Çünkü bundan birkaç sene öncesinde kılıç tutmak için sabırsızlanan bendim.

"Sabırsız biri daha!"

Tanıdık sese döndüm ve sesin sahibini görür görmez büyük bir mutlulukla gülümsedim. "Hoş geldin, dayı!" dedim. O da hemen yanıma oturup gülümsedi.

"Isabel yine küçüklük ikizin olduğunu kanıtlıyor." dedi.

Bunun üstüne Isabella "Anne! Sen bir şey demeyecek misin?" diyerek bu kez annemi ikna etmeye çalıştı. Dayımla buna kahkahalarla güldük.

Kahkahalarımızı duyan Isabella, annemi de ikna edemeyeceğini anlayınca son çare olarak dayıma döndü. "Dayı!" diyerek buraya koşmaya başladı.

Dayımı çekiştirip "Artık kılıç antrenmanı yapmak istiyorum." dedi.

Dayım önce annemle babama baktı, onlarla inatlaşır gibi başını salladı ve gülümsedi. Yumuşak bir sesle "Elbette yapabilirsin." dedi.

Isabella, mutlulukla koşmaya başladı. Dayım da yanımızda duran kışla çalışanlarından antrenman kılıçları getirmesini istedi. Ayağa kalkıp bana döndü, "Ne kadar benzer olduğunuzu görmek için sabırsızlanıyorum." dedi ve Isabella'nın peşinden sakince yürümeye başladı.

İlk antrenmanlar için kullanılan tahta kılıç eline verildiğinde hala bundan memnun görünmese de elinde bir kılıç tutma fikri hoşuna gitmişti. Kılıcı önce sağa sola savurduktan sonra dayımla beraber çalışmaya başladılar.

11-13Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin