Sadık ellerine baktı, titriyordu. Ardından kafasını kaldırıp Kaan'ı süzdü. Duvara yaslanmıştı, derin nefesler alıyordu. Üstü başı kan ve toprak içindeydi. Uzun zamandır tanıdığı insanları, arkadaşlarını gömmüşlerdi. Hain ya da değil, beraber yaşadıkları iyi ya da kötü anıları vardı.
Ne olursa olsun, az önce yaptıkları şey ikisinin de canını yakmıştı.
Sadık kafasında yankılanan sesi dinlemeye başladı. Kaan'la konuşmalısın, ikinizin de buna ihtiyacı var. Evet, ama... Sırası mıydı şuan? Başka bir zamanı beklerseniz asla konuşmayacaksınız. Ya şimdi, ya da hiç. Neo haklı gibiydi, yine. Hah, ne sandın?
Sadık boğazını temizledi, Kaan'a bir kez daha baktı. Saçları yüzünü kapatıyordu, şuan onun ne düşündüğünü hiçbir şekilde algılayamıyordu genç adam. Birkaç saniye ne demesi gerektiğini düşündü, ardından dudaklarını araladı. "Kaan?" Uzun saçlı olan, bulundukları dünyaya geri gelmiş gibi ani bir nefes aldı. Kafasını kaldırdı ve iri gözlerini Sadık'a dikti. "Hm?" Diye mırıldandı karşısındaki adamın konuşmaya devam etmesini istercesine.
"Ne düşünüyorsun?" Dedi Sadık, gerçekten söyleyebileceği en kötü şeylerden biriydi bu. Ne düşünebilirdi sence şuan, gerizekalı. Sadık kendi kendine sinirlenirken Kaan hiç bozuntuya vermeden mırıldandı. "Aslında, Hürkan ve Ömer'i düşünüyorum." Yüzündeki sert mimiğe zıt düşen bir sesle devam etti. "Belki de Hürkan şaşırtıcı derecede haklıydı, belki Ömer ciddi ciddi bundan kurtulabilir?"
Sadık duraksadı. İçindeki ses, son derece gürültülü bir şekilde karşı çıkıyordu Kaan'ın düşüncelerine. Hiçbir fikri yok, senin benden kurtulamayacağın gibi Ömer de asla Erkan'dan kurtulamayacak. Kaan kendi beyninin yarısı söküp atabilir mi? Hayır! Konuyla ilgili hiçbir fikri olmamasına rağmen konuşmaya çalışan insanlardan nefret ediyorum! Sadık alnını ovuşturdu, "Tanrım, biraz sakin ol..." diye fısıldadı kendisine.
Kaan bir süre Sadık'a baktıktan sonra, başını arkadaşlarının bulunduğu büyük binaya çevirdi. "Belki de... Emre'yle oturup konuşmalıyım." Dedi yeterince kararlı bir şekilde, "Sanırım şuan bana en çok ihtiyaç duyan, o."
Kürekleri yere bırakıp binaya girdi ikili. İkisi de konuşmuyordu. Zaten, ne konuşabilirlerdi ki?
Üst kata çıktılar. Sadık, Kaan'ın Emre'yle tek konuşmak isteyeceğini düşündü ve uzun saçlı adamdan ayrıldı. Nereye gitmesi gerektiğini bile bilmiyordu. Sadece yürüdü. Adımları Hürkan'ın odasının kapısını bulduğunda şaşırmamıştı, zaten aklındaki düşünceler arasında en yoğun olan bunlardı; Hürkan, Ömer ve Erkan. Sadık odaya girdi.
O sırada Kaan, Emre'nin kapısını tıklattı hafifçe. İçeriden gelen ayaklanma sesleriyle tebessüm etti, Emre kendisine kapıyı açacaktı. Kısa bir bekleyiş ardından Emre kapıyı açtı ve Kaan'ı içeriye aldı, yüzünde kararsız bir gülümseme vardı. Kaan onu anlayabiliyordu. Emre her zaman acısını gülerek geçiştiren bir adamdı ve şuanda da bunu yapıyordu. Kaan kaşlarını endişeyle eğerek konuştu. "Kendini gülümsemek için kasmana gerek yok." Emre'nin yüzü, yavaşça düştü. İkili bir süre bakıştıktan sonra, Emre bir şey demesi gerektiğini düşünüp eliyle duvara yaslı olan küçük masayı işaret etti. "Oturalım."
Kaan, Emre'nin bardağına yanlarındaki ufak buzluktan aldığı bir şişe viskiyi doldururken konuştu. "Ne düşünüyorsun, dostum?" Emre gözlerini bardağından çekmeden konuştu. "Sadece çok endişeliyim. Neden bilmiyorum." Ardından eliyle başını ovaladı, "Tanrım, nasıl endişeli olmayayım ki? Hürkan'a bir şey olacak diye ödüm kopuyor." Kaşlarını çattı ve bakışlarını Kaan'a çevirdi. "Benimle aynı şeyleri hissettiğini biliyorum," Dedi, sesi daha gür çıkıyordu. Devam etti. "Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Takıntı {Porgola}
FanfictionKurgudur. Ve asla ileri gidilmeyecektir, ciddi bir yazım tarzıyla yazacağım ama kitap şaka amaçlıdır. Bu ikiliyi yakıştırıyorum ve bunun için yazmak istedim. Ciselleştirilme yapılmayacak, siz de yapmayın. Porçay rahatsız olduğunu belli etti, bir ş...