HAYAT DEVAM EDİYOR.
İki yeni arkadaş edinmiştim. Çok mutluydum. Onlar hayatıma renk ve neşe katmışlardı. Cenk beni bir gün İngiltere'ye götüreceğini, gezdireceğini söylemişti. Hayatımda hiç yurt dışında bulunmamıştım. Oraları merak ediyordum. Farklı hayatların, insanların, yaşamların olduğu yerler ilgimi çekiyordu. Gezmenin hayali bile çok güzeldi. Gerçekleşmeyecek olsa bile hayal kurmak güzeldi. Ve her şeyden önemlisi de istemek.
Çalışmak, başarmanın yarısıydı bana göre. Müzik dinlemenin yeri bana göre ayrıydı. Aile yaşamında sevgi, sürtünmeleri yok eden yağ, herkesi birbirine sımsıkı bağlayan çimento, armoniyi sağlayan müziktir diyen Friedrich Nierzsche ona hak vermemek mümkün değildi.
Her acının çaresi, sabırdır ve "sevgıdır ıhtıyacımız olan derdim hep. Ben sevginin gücüne inananlardandım.Hangi aklı bulabilirsiniz ki, sevgi ve şefkatten değerli olsun demişti Jean-Jacques Rousseau. Cenk bana Felsefik bir yapım olduğunu söylerken haklıydı sanırım. Okumayı, araştırmayı, yeni şeyler öğrenmeyi, Felsefeyi seviyordum. Sayısalım da iyiydi ,ama ,favori derslerim değillerdi. Birde tarihi çok seviyordum. Geçmişimizi bilmeliyiz diye düşünüyordum.
Bu ara Aşkın Celladı kitabını okuyordum. İnsan Psikolojisini iyi anlatıyordu. İnsanın problemlerle nasıl başa çıkmaları gerektiğini usta Psikolog çarpıcı gerçekliğiyle satırlara dökmüştü. Onun dışında Türk yazarlardan İnci Aral kalemini oldum olası beğenmişimdir.
Hafif bir müzik çalıyordu şimdi. Taa eskilerden geliyor kulağıma. Daha sonra rüzgar esiyor saçlarımı yavaş- yavaş havalandırıyordu. Bense penceremden dışarıyı ,yağan karı seyrediyordum. Sıcak filtre kahve içimi de ısıtmıştı. Şehir çok soğuktu. Doğu'nun soğuğu iliklerime kadar üşütüyordu beni. Buz gibi, keskin soğuk yüzüme çarpıyor. Ağaçların hışırtıları gecenin sessizliğini bozuyordu. Her yer karanlıktı, yalnızca dolunaydan dönen ayın yaydığı beyaz ışık görünüyordu ileride. Arada bir köpek ulumaları da bu manzaraya eşlik ediyordu. Bir yandan da soğuk içime işlerken birazdan havanın kararacak olması da biraz beni korkutuyordu. Çünkü ailemi gece yarısında kaybetmiştim. Ardı ardına gelen iki ölümdü ve zamanı da geceydi. Karanlık birer havaydı o korkunç gün. Ruhum yaşayan birer ölüden farksızdı adeta. Fakat dünyada yalnız olmadığımı da biliyordum. Ölüm hayatın bir gerçeğiydi. Dünyada benim gibi annesini- babasını kaybeden milyonlarca insan vardı. Yalnız değildim. Ve olmayacaktım da. Bir gün herkesin gideceği yer topraktı. Hepimiz ölecektik.
Cenk bana o gün Londra'yı anlatmıştı. Güzel şehirmiş anlattığına göre. Birden kalbim orası için çarpmaya başlamıştı. Hyde Park'ın resimleri çok hoşuma gitmişti. Parkları oldum olası sevmişimdir. Tıpkı doğayı, ve hayvanları da sevdiğim gibi. Parkların, müzelerin, yemyeşil doğanın olduğu şehirleri beğenirdim.
Ne çok insan hikayeleri vardı hayatta. Ve ben bunu seviyordum. Yazmayı da, gözlemlemeyi de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERTAP
General FictionAcılarla dolu olan hayatında tek istediği yaşayabilmek ve mutlu olmaktı. Bunu ona çok gördüler. Başarabilecek mi peki? Yalnızlığın öyküsü. Yalnız olan bir kadının. Güçlü kadınların öyküsü. Her...