Bölüm 2 - Nefret

10 1 0
                                    


Gözlerimi yavaşça açtım. Her taraf zifiri bir karanlığa hapsolmuştu. İlk önce nerede olduğumu idrak edemedim. Sonra bir bir düşünceler gelmeye başladı zihnime. Kaza yapmıştım. Yaralanıp yaralanmadığımı bilmiyordum. Kendimi kontrol ettim. Bir şeyim yok gibiydi. Tabi başım çatlayacakmış gibi hissetmem dışında. Neredeydim ben? Hastanede olabilir miydim? Ama bu kadar karanlık olması normal miydi?

Aman Allah'ım! O korkunç gözlerin sahibi. Yavaş yavaş anılar zihnime gelmeye başlamıştı. Etimi koparırcasına sıkmıştı kolumu. Başımdaki ağrı yok oldu birden. Sol kolumdaki ağrı her şeyin üstündeydi şimdi. Ne demişti gözlerim kapanmadan önce?

"Celladına hoş geldin"

Bu ne demekti şimdi? Kaçırmış mıydı beni? O kimdi? Burası neresiydi?

Ne kadardır yattığımı bilmediğim sert ve soğuk zeminde doğrulup ayağa kalktım. O kadar ani yapmıştım ki bunu başım döndü. Sendeledim, ama düşmedim. Çok üşümüş olmalıydım. Sabah mini etek giymeme lanet ettim.

Hiçbir şey görmüyordum. Etrafıma bakarken bir kaç adım attım. Arkamı döndüm, altından ışık sızan bir kapı vardı. Hemen kapıya yürüdüm. Kolunu indirdim ama kilitliydi. Şaka mıydı bu? Gerçek hayatta böyle şeyler olmazdı. Bu genelde filmlerde falan olurdu. Karnımın gurultusu bir anda aklıma başka bir şey getirdi. Ozan! Kahvaltıda Buluşacaktık. Şu an ne yapıyordu? Meraktan deliye dönmüş müydü?

Sorular beni iyice çıldırtmak üzereydi. Kapıya vurmaya başladım.

" kimse yok mu? Neredeyim ben? Hemen açın şu lanet kapıyı!" istemeden ağlamaklı çıkmıştı sesim. Şu an bu olmamalıydı. Şu an güçlü olmalıydım. Başıma ne geleceğini bilemiyordum. Mutlaka bir yanlışlık olmuş olmalıydı.

Hem bağırmaya hem Kapıyı yumruklamaya devam ediyordum. Kimse yok muydu? Birkaç kez daha vurdum kapıya. Sonunda pes edip çöktüm. O kadar bitkindim ki. Nefesimi kontrol etmem lazımdı. Bu sırada ayak sesleri duydum. Hemen ayağa kalktım. Başım yine dönmüştü ama umurumda değildi. Kapının önünde bir gölge belirdi. Bir şeyler söylüyordu. Kafamda tekrar tekrar ne dediğini anlamaya çalıştım.

" Patrona haber ver. Kız uyandı."

Tahmin ettiğim gibi olmuştu, kaçırılmıştım. Yanlışlık olduğunu falan da düşünmüyordum; kimi kandırıyorum ki. Filmlerde de böyle olurdu. Birilerinin paraya ihtiyacı olurdu. Banka soymak veya bir eve girmek yerine zengin bir adamın çocuğunu kaçırırlardı. Risk diğer seçeneklere göre daha azdı.

Babam tabi ki ne kadar istenirse istensin gözü kapalı verirdi. Beni canından bile fazla severdi. Annem gibi. El bebek gül bebek büyütülmüştüm. Yani herhalde verirdi parayı. Verirdi, değil mi?

Saçma salak düşünceler bu buz gibi yerde kafamda dolaşırken kapının açılma sesini duydum. Aynı anda kafamdaki floresanlar da yanmaya başlamıştı. Gözlerim karanlığa alıştığı için ışık gözümü almıştı. Gözlerimi kısmak zorunda kaldım. Bunu böyle ansızın beklemiyordum. Hiç hazırlanmamıştım. Etrafı kolaçan edip kendimi savunacak bir şeyler arayabilirdim. Onun yerine ben babam beni seviyor mu acaba diye düşünmüştüm. Bunu gören dekanlar benden diplomamı alırdı herhalde..

Hemen geri geri çekilerek kapıdan uzaklaştım. Ve kaderimle yüzleştim.

Kapıdan birkaç adam girdi. Hepsi de takım elbiseli, eli yüzü düzgün adamlardı. Elif görse yarısından hoşlanabilirdi bile. En son giren adamla 4 kişi olmuşlardı. Ben hepsinin yüzüne tek tek bakarken o karanlık gözlerin sahibi odaya girdi.

İlk gördüğüm şey karanlık gözleriydi. Odaya girdiği anda gözleri benim mavilerimi bulmuştu. O kadar ölümcül bakıyordu ki sanki en ufak hareketimde beni parçalara ayıracak gibiydi. Yerimden milim kıpırdayamadım. Düşüncelerim allak bullaktı. İçimden gelen ağlama isteğini bastırmak çok zordu. Güçlükle gözlerinden ayırdım gözlerimi, giyimine baktım. Siyah bir pantolon, beyaz bir gömlek giymişti. Gömleği ya çok dardı ya da kaslarından dolayı sıkıyordu vücudunu, kollarını dirseklerine kadar sıvamıştı. Papyonu boynunun iki yanında sarkıyordu. Elleri pantolonunun cebindeydi. O kadar korkuyordum ki, her an ölüm emrimi adamlarına verecek diye bekledim.

Diğer 4 adam kapının önünde bekliyordu. Kapana kısılmış bir ceylan gibi hissediyordum. En son ne zaman bu kadar korkmuştum diye düşündüm. Hiç! Hiçbir zaman korkmamıştım ben. Her zaman dik başlı, dediğim dedik, korkusuz biri olmuştum. Hakkımı her zaman savunurdum. Lisede Ozana sırnaşmaya çalışan bir kızla saç başa kavga ettiğim bile olmuştu.

Neydi o zaman şimdiki bu ödlekliğin sebebi? Ben korkacağım bir şey yapmamıştım. Para istiyorlarsa para çoktu, bu kadar dalavereye ne gerek vardı? Mini eteğin altından giren soğuğu yok saymaya çalıştım, sırtımı dikleştirip konuşmaya başladım.

" bütün bunlar da ne? Bu saçmalık ne? Önce yolumu kestiniz, şimdi de beni bu ne olduğunu bile bilmediğim yere getirdiniz. Ne sizin amacınız? Para mı? Paraysa hemen söyleyebilirdiniz burada ne işim var benim? Hemen bırakın beni!"

Tek bir nefeste bütün kelimeler dökülmüştü ağzımdan. Bunları söylerken gizlice etrafıma bakınıyordum. Mafya tipli adamlar ve karanlık gözlere bakmaktan etrafımı inceleyememiştim. Bomboş ve penceresiz bir odaydı. Ciddi anlamda bomboştu. 5 kamyon uzunluğu kadar büyüktü. Sadece tepemizde yanan floresanlar vardı burada. Kaç saat bu soğuk odada beklemiştim? Şu an saat kaçtı?

Ben bunları düşünürken karanlık gözlere sahip olan adam gülümsedi. Bu gülümseme içten olmaktan çok uzaktı. Şeytaniydi, sinsi bir gülüştü. Gözlerimden ayırmıyordu gözlerini.

Artık iyice boku çıktı diye düşündüm. Bu saçmalığa daha fazla dayanamayacaktım. Bir şey söylenmiyor sorularıma cevap verilmiyordu. Kapıdan tarafa baktım. Kaçabileceğim bir yer arıyordu gözlerim. 5 adamı atlatıp kaçabilir miydim? Bu pek ihtimal dahilinde değildi.

Sonunda karanlık gözlerin sahibi gülümsemeyi bıraktı, odanın içinde volta atıyordu.

" Duru Egemen. Tahsin Egemenin biricik göz bebeği. Türkiye'nin en güvenilir, en zengin iş adamının kızı" bunları öyle iğneleyici, öyle iğrenerek söylemişti ki, artık tamamen bir amaç için kaçırıldığımı anlamıştım.

" Celladına hoş geldin."

Sırtımdan aşağı buz gibi bir soğuk inmişti. Beni öldürecek miydi? Babamdan intikam mı almaktı niyeti? Babam ona ne yapmıştı ki? Sözlerinde nefretten başka bir şey yoktu. Belki de beni Acı çektirerek öldürmek istiyordu. Yoksa neden buraya getirsindi ki? Kaza yaptığım sırada kafama bir kurşun da sıkabilirdi.

" Ne istiyorsun?" sesimin titremesine engel olamamıştım. Bir kolumla diğer kolumu tutmuştum, destek almak ister gibi. Bütün vücudum titriyordu. Belli etmemek için epey uğraşıyordum.

Kendini celladım diye tanıtan adam bana doğru adım atmaya başladı. Böyle bir tepki de beklemiyordum. Kollarımı birbirinden ayırıp Refleksle geriye doğru birkaç adım attım. Bu hareketim karşımdaki caniyi gülümsetmekten başka bir şeye yaramadı. Gülümsemesi yine şeytaniydi. Lanet olsun nasıl bir oyunun içine düşmüştüm. Ozan neredeydi? Beni kurtarmalıydı.

" Ne istiyorsun dedim! Para mı?" sesimde artık öfke vardı. Para istemediğinin farkındaydım ama başka ne diyeceğimi bilemiyordum. Babamın düşmanı olmazdı. Babam melek gibi bir insandı. Hayır kurumlarına bağış yapar, çalışanlarını el üstünde tutardı. 'Bir müşteriyi memnun etmek istiyorsan önce çalışanını memnun edeceksin' derdi hep. Mahalle mahalle dolaşır, yardıma ihtiyacı olan insanlara yardım ederdi. İş isteyen hiç kimseyi geri çevirmezdi. Böyle bir adamdı Tahsin Egemen. Bu karşımdaki mafya bozuntusunun amacı neydi?

Sesimin yükselmesine sinirlenmiş olsa gerekti. Hızlı bir hareketle aramızdaki mesafeyi kapattı, sol kolumu sıkarak üzerime eğildi. Burnuma içki kokusu dolmuştu. Öyle ağır bir kokuydu ki, sürekli içki partilerine katılan beni bile iğrendirmiş, midemi bulandırmıştı.

" Sizin o kirli paranızdan bana ne ha? Ne istediğimi öğreneceksiniz. Sen de senin o rezil ailen de öğrenecek. Kendini olacak olanlara hazırla Duru Egemen. Artık bu dünyada size huzur yok. "

CELLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin